Türkiye’nin Ege kıyılarının hemen çevresinde bulunan 12 Ada yaklaşık 400 yıl boyunca Osmanlı idaresinde kalmıştı. Çoğunlukta gayri müslimlerin yaşadığı adalarda önemli oranda Müslüman nüfus da yaşamaktaydı. 12 Ada ismi ise Osmanlı Devletinin bölgede uyguladığı bir yönetim şeklinden geliyordu. Osmanlı Devletinin bölgede uyguladığı sisteme göre her on hane birer temsilci seçmekteydi ve bu temsilciler kendi aralarından 12 kişilik bir ihtiyar heyeti seçerdi. Bölgedeki adaların önemli derecede büyük adaların sayısı sayıldığında 14 ada küçükleri de dahil edilirse 20’den fazla ada ve adacık bulunmaktadır.

Yüzyıllarca Osmanlı idaresinde kalan 12 adanın kaderi İtalyanların Trablusgarp’ı işgal etmesinin ardından değişti. İtalyanlar Trablusgarp’ın işgalinde başarılı olamayınca Osmanlı Devletini barışa zorlamak kısacası masa başında Trablusgarp’ı almak için Ege denizinde bulunan bu adaları işgal etti. Osmanlı Devleti ise her an başlaması muhtemel Balkan savaşını da dikkate alarak İtalyanlarla antlaşma imzalamak zorunda kaldı ve Trablusgarp’ı İtalya’ya bıraktı. Yapılan antlaşmada dikkat çekici bir madde daha vardı. Osmanlı Devleti İtalyanların 12 Ada’da bir süre daha işgalci olarak kalmasını istedi. Böylece Balkan Savaşı sırasında muhtemel Yunan işgalinin önüne geçilecekti.

Ancak her şey planlandığı gibi gitmedi. I.Dünya savaşının patlak vermesiyle Osmanlı Devleti ile İtalya ayrı ittifak grupları içinde birbiri ile savaşa girdi. 4 yıllık savaşın sonucunda Osmanlı Devleti savaştan mağlup olarak ayrılınca 1923 yılında Lozan antlaşması ile TBMM bu adaları İtalya’ya bıraktı. Böylece Yunan işgaline karşı geçici olarak İtalya’ya bırakılmış olan bu adalar İtalya’nın egemenliğinde kaldı.

II.Dünya savaşının sonuna kadar İtalya’nın işgalinde kalan 12 Ada’nın durumu savaş sonrasında tekrar gündeme geldi. İtalya II.Dünya savaşını kaybetmişti. 1946 yılında Paris’te yapılan Barış görüşmelerinde 12 Ada’nın İtalya’dan alınarak Yunanistan’a verilmesi gündeme geldi. İtalya’nın savaş sonu şartlarında galip devletlerin bu planını reddetme şansı yoktu. Adaların Yunanistan’a verilmesi yönündeki kararın gerekçesi ise adalarda yaşayan nüfusun çoğunluğunun Rum olmasıydı.

12 Ada ile ilgili kararın verildiği Paris Barış Konferansına aslında Türkiye de resmen davet edilmişti. Ancak İsmet İnönü’nün başkanlığında toplanan hükümet konferansa katılmama yönünde bir karar aldı.İnönü savaşa girmeyen Türkiye'nin savaş sonunda herhangi bir çıkar peşinde koşmayacağını ifade ediyordu. Bu durum 12 Ada ile ilgili alınan kararların tam da Yunanistan’ın istediği şekilde çıkmasına sebep oldu. Halbuki konferansa bir Türk heyeti katılmış olsa idi en azından Ege kıyılarına çok yakın adalardan bazılarının alınma şansı doğabilirdi. Çünkü yalnızca nüfus dengesine göre karar vermek Türkiye’ye karşı bir hukuksuzluktu ve bu durum konferansta dile getirilebilirdi. Türkiye bu konuda hakkını arayabilirdi. Örnek olarak Batı Trakya’daki nüfusun yüzde 80’ine yakın Türk ve Müslüman’dı ancak Lozan antlaşmasında Batı Trakya bölgesi Yunanistan’a bırakılmıştı. Bu da nüfus dengesinin tek başına yeterli bir gerekçe olmadığını göstermekteydi.

Ancak Türkiye’nin konferansa katılmaması bu ihtimalleri en başından ortadan kaldırdı. 10 Şubat 1947’de İtalya Paris Antlaşmasını imzaladı. Bu antlaşmayla 12 Ada silahsızlandırılmak şartıyla Yunanistan’a bırakıldı.

Türkiye bu kararı beş gün sonra 15 Şubat 1947 tarihinde kabul etti.

KAYNAKLAR

Rifat Uçarol Siyasi Tarih 1789- 2010

Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl

Lozan Barış Antlaşması’nın 95. Yılı münasebeti ile Lozan anlaşması tekrar gündemde. Bilhassa gençler sosyal medya platformlarında ikiye ayrılış durumdalar. Bir kesim Lozan’ı 12 Adaların Yunanlara verildiğini iddia ederek hezimet olarak nitelendiriyor diğer kesim ise Sevr anlaşmasını bitirdiği ve Türkiye’nin sınırlarını belirlediğini belirterek zafer olarak görüyor. Peki, Lozan anlaşması ile 12 Adalar Yunanlara mı verildi. Bu konu hakkında ünlü Tarihçi Murat Bardakçı ile Mustafa Armağan iki farklı şey iddia ediyor.

Murat Bardakçı: 12 Adalar’ı Lozan’da verdik ama hangi Lozan’da?

Ünlü Tarihçi Murat Bardakçı daha önce kaleme aldığı bir makalesinde 12 Adaların 1. Lozan anlaşması ile Yunanlara verildiğini öne sürdü. Bardakçı şunları yazdı:

“12 Adayı “Lozan’da verdiğimiz” söylenir. Doğrudur, Lozan’da verdik ama 24 Temmuz 1923’teki Lozan Anlaşması ile değil, İtalya ile 1912’de imzalamak zorunda kaldığımız “ilk” Lozan Anlaşması ile... Lozan’ın sahil semti Uşi’de, 15 Ekim 1912’de imzaladığımız bu metin tarihlerimizde “Uşi Anlaşması” diye geçer ise de resmî adı “Lozan Anlaşması”dır, hattâ 1930’lu senelere kadar “Birinci Lozan” denmiştir. Üstelik bu ilk “Lozan”ın aslı, Osmanlı Arşivleri’nin “Muahedeler” tasnifindeki 418 ve 419 numaralı dosyalarda muhafaza edilmektedir ama kimse gidip bakmaz ve esip gürlemeye meraklı nefret tarihçilerimiz de bir değil, iki Lozan Anlaşması olduğundan bîhaber kaldıkları için uydurur da uydururlar! Burada üzerinde üç adet imza ile yine üç adet balmumu mührün bulunduğu bir sayfa görüyorsunuz... İlk defa yayınlanan bu belge, Türkiye’nin en önemli vâr oluş evrakı olan ve bugün 94. yıldönümünü idrak ettiğimiz Lozan Anlaşması’nda Türk delegelerin, İsmet Paşa’nın, Dr. Rıza Nur’un ve Hasan Bey’in, yani Hasan Saka’nın imzalarının bulunduğu sayfadır...”

Mustafa Armağan: Paris Konferansıyla 12 Ada Yunanlılara verildi

Tarihçi-Yazar Mustafa Armağan ise kaleme aldığı bir makalesinde 12 Adaların Yunanlara verilişi ile ilgili farklı bir tarihe dikkat çekiyor. Armağan, “Lozan'da 15. maddeyle 12 Ada'nın tapusunu İtalya'ya bıraktık. Nihayet 10 Şubat 1947 tarihinde Paris Konferansıyla 12 Ada Yunanlılara teslim edildi.” diyor.

Mustafa Armağan 12 Adaların elimizden gidişini şöyle anlatıyor: “1911 yılında İtalyanlar Trablusgarp'a saldırmış ve bizi barışa zorlamak için Rodos ve 12 Ada'yı geçici olarak işgal etmiş ve Trablusgarp'tan subaylarınızı çekmezseniz adalara el koyarız demişlerdi. Bunun üzerine 1912 Ekim'inde Uşi'de yapılan antlaşmanın 2. maddesi gereği biz Trablusgarp'tan (Libya) askerimizi derhal çekecek, İtalya da adaları derhal teslim edecekti. Gelin görün ki, tam bu sırada Balkan Harbi patlak verdi. Yunan donanması 12 Ada'yı işgale hazırlanıyordu. Sırf adaları Yunanlılara kaptırmamak için İtalyanlara, 'Hiç değilse savaş sonuna kadar kalın' demek zorunda kaldık. 1. Dünya Savaşı'nda İtalyanlarla da savaşacak, böylece 12 Ada hukuken bize ait görünmesine rağmen İtalyan işgalinde kalacaktı. Lozan'da ne mi oldu? 15. maddeyle 12 Ada'nın tapusunu İtalya'ya bıraktık. Ta ki, 2. Dünya Savaşı'nda anavatanları tehdit altında kalan İtalyanlar hem Libya'dan, hem de Adalar'dan çekilme kararı alıncaya kadar bu durum devam etti. Eğer bu yeni süreçte Türk hükümeti fırsatları değerlendirebilseydi bazı adaların geri alınması veya adalar üzerinde bazı haklarımızın tanınması mümkün olabilecekti.

İtalya ve Almanya “adaları alın” dedi

1943 yılında Mussolini anavatan derdine düşüp Adaları boşaltma emrini verdi ve Türkiye'ye, 'Gelin, adaları sizden almıştık, eski adalarınızı alın' dediler. Almadık, bizim başkasının(!) toprağında gözümüz yok dedik. Derken İtalyanlar gitti, Almanlar işgal etti adaları. Onlar da 1945 yılında yenileceklerini anlayınca adaları boşaltmak zorunda kaldılar ve bize adalarımızı geri almamızı teklif ettiler. Türkiye buna da yanaşmadı. 'Bizim sınırlarımızı dışında bir çakıl taşında dahi gözümüz yok' dedi. Nihayet 1945 baharında İngiliz donanması Almanların boşalttığı 12 Ada'yı işgale başladı. Yunanistan İngiltere'ye başvurup adaları istedi (bu arada Rodos'u işgal etmişti). Nihayet 10 Şubat 1947 tarihinde Paris Konferansıyla 12 Ada Yunanlılara teslim edildi.”

Mustafa Armağan kanıt olarak da şunları sunuyor:

“İlk olarak Feridun Cemal Erkin'in 1976 yılında Milliyet gazetesinde yazdıklarına bakalım. 1946'da Paris'te toplanan savaşın galipleri, İtalya ile barış antlaşması şartlarını görüşmektedir. Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevini yürüten Erkin, hükümete konferansın 12 Ada'nın kaderini tayin işini görüşeceğini bildirmiş, görüşmelere katılma girişimde bulunmak için izin istemiştir. Hükümet Cumhurbaşkanı İnönü'nün başkanlığında toplanmış ve şu kararı almıştı: “İkinci Dünya Savaşı dışında kalmış olmaklığımız dolayısıyla, savaşın ganimetlerinden pay almak hakkımız yoktur. Konferansa davet edilmek için müracaat yapılmayacaktır.”

ABD Büyükelçisi Edwin Wilson'la görüşen Erkin, ona, Adaların aslında Türkiye'ye ait olduğunu, Anadolu'ya en yakın olanlarının bize verilmesi gerektiğini söylemiştir. ABD Elçisi bu iddialı sözler karşısında sessizliği yeğlemiş olmasına rağmen, Erkin aynı görüşleri bu defa İngiliz Büyükelçisi Sir David Kelly'e aktarmış, o da durumu Dışişleri Bakanı'yla görüşeceğini bildirmiştir.

Sonuçta Erkin'in girişimi Ankara tarafından engellenmiş ve 12 Ada, nüfusun çoğunluğu Rum olduğu gerekçesiyle ve silahsızlandırmak şartıyla Yunanistan'a ihsan edilmiştir. Böylece Yunanlar Rodos dışında tek kurşun atmadan hiçbir zaman kendilerinin olmayan adaların sahibi oldular. Yalnız Erkin'in dikkatini çeken nokta önemli: “Eğer bir yerde çoğunluk olmak orada hak sahibi olmak anlamına geliyorsa bu niçin başka meselelerde bizim lehimize uygulanmamıştır? Mesela Batı Trakya'da nüfusun %80'i Türktür. Şu halde bu mantığa göre bizim de Batı Trakya'da hak iddiamızın doğacağını savunacak çapta acar ve gayretli bir Dışişleri kadromuz olsaydı bazı hakların kazanılması mümkündü.

Dahası var. 2. Dünya Savaşı sırasında Almanlar, İngilizler ve Ruslar (özellikle Stalin) Bulgaristan sınırında bazı yerler ile Adalar'ı veya birkaç adayı almamızı teklif etmişlerse de, Tek Parti hükümeti hep çekimser kalmıştı.” (Ş. Turan, Türk Devrim Tarihi, 4. Kitap (1. Bölüm), Bilgi: 1999, s. 139-41)

Eski Dışişleri Bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil’in Lozan açıklaması

Cüneyt Arcayürek'in yaptığı söyleşide Çağlayangil Dışişleri Bakanlığı arşivinde bir belge gördüğünden bahsediyor ve içeriği hakkında ayrıntılı bilgi veriyor:

“İngiltere, adalar konusunda Paris Konferansı hazırlanırken Ankara elçisi eliyle Türk hükümetine bu konferansa katılmasını bildirmiştir. Belki adaların hepsinin Türkiye'ye verilmesi bahis konusu değildir, ama bazıları üzerinde Türk yararlarına uygun incelemeler ve görüşmeler yapılabileceği inancındadır. Gördüğüm belgeye göre Dışişleri Umumi Kâtibi nezdinde yapılan bu teşebbüse Türk hükümeti cevap vermemiştir. Daha sonra İngiliz elçisi, bir ikinci teşebbüs daha yapmış, bu adalarda Türklerin de oturduğunu, hiç değilse bu açıdan konferansta Türkiye'nin de bulunmasını uygun gördüklerini söylemiştir. Hatta İngiliz elçisi, bu konferansa tam katılmamayı arzu ettiğimize göre, bir observer, yani müşahit [gözlemci] bulundurmamızı da telkin etmiştir. Bu da uygun görülmemiş olacak ki, hiç bir hareket yapılmamıştır. Adalar, tümüyle Yunanistan'a geçmiştir.” (Hürriyet, 11 Kasım 1972)

Çağlayangil'in sözünü ettiği Dışişleri Bakanlığı Umumi Kâtibi (Genel Sekreteri), Feridun Cemal Erkin'dir.

Lozan Barış Antlaşması, 1. Dünya Savaşı sonucunda 24 Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace’ta imzalandı.

Lozan’da TBMM’yi İsmet İnönü başkanlığında Dr. Rıza Nur Bey ve Hasan Saka’dan oluşan bir heyet temsil etmişti.

Editör Hakkında