12 Eylül referandumuyla ilgili olarak Batı basınında çıkan değerlendirmelere birkaç gün önceki yazımda yine yer vermiştim. Bugün de bir kaç örneği köşeme alıyorum.
Amerikan New York Times gazetesinin başyazısından:
“Ortadoğu’nun en sağlam demokrasisi olarak bilinen Türkiye, 12 Eylül referandumuyla özgürlükleri daha da güçlendirdi. Anayasa değişikliği paketine halkın yüzde 58’inin onay vermesi, ordunun bundan sonra siyasete müdahale edemeyeceği anlamına geliyor. Bu ezici ‘evet’ oyu Türklerin darbelerden, muhtıralardan bıktığını ve artık sadece seçilmiş politikacılar tarafından yönetilmek istediğini ortaya koyuyor.”
İngiliz Economist dergisinden:
“12 Eylül reformları, generallerin nüfuzunu biraz daha aşındırarak mahkemelerin demokratik denetimini arttıracak. Muhalifleri, Erdoğan’ın yeni padişah olabileceğini söylüyorlar. Ama bu kaygılar abartılı. Türkiye tarihi bir reform sürecinden geçiyor.”
Amerikan Time dergisi ise referandumla ilgili makalesine “Eski Türkiye’nin bitişi“ başlığını koymuş ve Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmasına ihtimal vermediğini belirtmiş...
Daha önceki yazımda yer alan örneklere de bakıldığında, Amerikan ve Avrupa basınında çıkan referandum değerlendirmeleri genel olarak olumlu.
Ama aynı zamanda Başbakan Erdoğan’a dönük eleştiri ve soru işaretleri de elbette yok değil.
Ortak noktalar şöyle özetlenebilir:
(1) 12 Eylül referandumuyla birlikte sona ermeye başlayan ‘eski Türkiye’dir.
(2) Ülkedeki reform süreci açısından 12 Eylül önemli bir dönüm noktasıdır.
(3) Referandumla birlikte Türkiye, askeri biraz daha siyaset dışına çekerek, demokrasi ve hukuk devleti yolunda altı çizilmesi gereken bir ilerleme kaydetmiştir.
(4) Ancak, Türkiye’nin demokrasi ve hukuk sınavı henüz bitmiş olmaktan uzaktır.
(5) Ve Tayyip Erdoğan’ın demokrasi sicilindeki bazı soru işaretleri varlığını sürdürmektedir.
Referandumla birlikte Türkiye Batı basınında genel olarak böyle gözüküyor.
Batı başkentlerindeki siyasal ve ekonomik odakların genel değerlendirmesi de farklı sayılmaz.
Türkiye’nin siyasal ve ekonomik istikrar açısından iyiye gittiğinin altı kalın biçimde çiziliyor.
Perşembe akşamı Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen Bağımsız Türkiye Komisyonu üyeleriyle İstanbul’da buluştuk.
Nobel Barış Ödülü sahibi ve eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Ahtisaari’yle, yine eski İspanya, Hollanda ve Avusturya Dışişleri Bakanlarıyla sohbet ettik, kendilerini dinledik.
Onlar da, referandum sonucuna demokrasi açısından olumlu bir gelişme olarak bakıyorlardı. Ve daha önemlisi, Türkiye’nin jeopolitik ve ekonomik değerinin son zamanlarda Avrupa Birliği nezdinde ciddi olarak artış kaydettiğine işaret ediyorlardı.
Bunların tümü iyi işaretler...
Sevindirici sinyaller...
Elbette eksiğimiz gediğimiz çok.
Elbette Ak Parti hükümetinin yapamadıkları var.
Elbette Tayyip Erdoğan’ın demokrasi karnesindeki kırıkların farkındayız.
Ancak, bardağın sadece boş tarafına bakarak bir yere gidilemez.
Bir de hiç gözardı edilemeyecek dolu tarafı var o bardağın...
Eğer muhalefet sadece felaket tellallığı yapmazsa, siyasal iktidar da kendini ‘iktidar şımarıklığı’na kaptırmazsa, Türkiye’nin önü çok daha çabuk açılır.
Bu ülkenin önünü tümüyle açmak için de iki büyük engelin aşılması gerekiyor. Yalnız iktidarın değil, aşılması için muhalefetin de elvermesi gereken bu iki engel ise artık hepimizin malûmu:
Kürt sorununun silahla bağını koparmak...
Yeni, sivil, demokratik bir anayasa yapmak...
İyi pazarlar!

 

Kaynak: Milliyet