Dünden özetleyerek devam edelim: Ergenekon iddianamesindeki MİT yazısında; 1- Kendilerine  3 Temmuz 2002 tarihinde imzasız bir mektubun ekinde 'ERGENEKON ve LOBİ' ismi altında belgeler geldiği, 2- Bu belgeleri ilk kez (aradan 1 yıl, 1 hafta geçip, iktidar AK Parti'ye geçtikten, başbakanlık Abdullah Gül'den Tayyip Erdoğan'a devrolduktan sonra, Başbakana değil) 10 Temmuz 2003'de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'e vererek devlet sistemine dahil ettikleri,
3- Bu belgeler üzerine bir çalışmanın aradan dört ay kadar geçtikten sonra, 19 Kasım 2003'de Başbakan Tayyip Erdoğan'a verdikleri yazılıyordu. Dünkü yazıda o belgelerin Özkök ve Erdoğan'a teslim edildiği tarihte Türkiye'nin siyasi görünüm ve gündemini ayrıntılarıyla aktarmıştım. Bu görünüm ve gündemin, belgelerin verilmesiyle bir neden-sonuç ilişkisinde olması gerekmiyordu; ama tablo buydu.
Dünkü yazı, belgenin ilk kez Başbakana verildiğinin yazıldığı 19 Kasım 2003 öncesindeki Türkiye siyasi görünüm ve gündemini hatırlatma aşamasında kalmıştı.

Hatırlayalım: 1- AB Türkiye İlerleme Raporu 5 Kasım'da 'Strateji Belgesi' ile birlikte açıklanmış ve üyelik için Kıbrıs koşulu yazıya dökülmüştür, 2- Genelkurmay Başkanı Özkök, 9 Kasım'da Radikal'de yayımlanan mülakatında Irak ve Kıbrıs'taki durumun sıkıntı kaynağı olduğunu ilan etmiştir. Özkök, 'Güneyden hapsedilmek istemiyoruz' vurgusuna karşın 'Kıbrıs'ta çözüme karşı değiliz' demiştir, 3- Gözler KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'a ve Başbakan Erdoğan'ın 15 Kasım'da KKTC'nin 20'inci yıldönümü nedeniyle Ada'ya yapacağı ziyarete çevrilmiştir, 4- İstanbul'da Neve Şalom ve Beth İsrael sinagoglarına yönelik terörist saldırıda 20 kişi öldürülmüş, 250'den fazlası yaralanmıştır (20 Kasım'daki İstanbul'daki El Kaide saldırıları ise 27 ölüm, 482 yaralanma ile sonuçlanacaktır), 5- Erdoğan 17 Kasım'da Brüksel'de yaptığı açıklamada Kıbrıs'ta çözüm için yapılabileceklerin 15 Aralık'taki KKTC seçimlerinden sonra iktidara yeni yönetim gelip gelmeyeceğine bağlı olduğunu ifade etmiştir. Rauf Denktaş ile Kıbrıs'ta yeni bir siyasetin mümkün olmayacağı anlaşılmış, Kıbrıs, hükümetin stratejik gündemi haline gelmiştir.
Takip eden süreçte, New York'taki görüşmeler sırasında Denktaş'ın son dakikaya kadar Ankara'dan, generallerden gelecek dur açıklamasını beklediği, açıklama gelmeyince Annan Planı belgesini imzaladığı haberlere yansıyacaktır.

Bundan sonra konunun yeniden Başbakan Erdoğan'ın dikkatine getirildiği tarihin, İddianamedeki yazıya göre 19 Ocak 2006 olduğunu okuyoruz. O arada ordu komuta kademesinde Kıvrıkoğlu müdahalesi sonucu Kara Kuvvetleri Komutanı olan Aytaç Yalman ve Jandarma Genel Komutanı olan (halen Ergenekon soruşturması tutuklusu) Şener Eruygur emekli olmuştur. Yine o arada MİT Müsteşarı değişmiş, Şenkal Atasagun yerine Emre Taner gelmiştir. Taner'in 2005 Haziran'ında görevi devralması sonrasında, Erdoğan ile görüşmelerinde, Bakanlar Kurulu'na Erdoğan'ın isteğiyle verdiği brifingte bu konulara ne kadar girdiğinin ayrıntılarını şu anda bilmiyoruz. Ancak İddianamedeki MİT yazısında verilen tarih 19 Ocak 2006'dır.

O tarihin hemen öncesinde Türkiye'nin siyasi görünüm ve gündemi şöyledir: 1- Tartışmaların fonunda Taner'in 2005 Ekim ayında Irak Kürt liderliği ile kurduğu temas, Kasım ayında patlayan Şemdinli olayları, bu nedenle gündemde yükselen asker-hükümet-yargı ilişkileri vardır, 2- 29 Aralık MGK'sı ardından 4 Ocak'ta Başbakan Erdoğan Genelkurmay Başkanı ve yeni komuta heyetiyle başbakanlıkta zirve toplantısı yapmış, Genelkurmay'ın talebi de değerlendirilerek Dışişleri Bakanı Abdullah Gül başkanlığında Terörle Mücadele Yüksek Kurulu'nun ayrı bir bürokratik yapı olarak yeniden yapılandırılmasına karar verilmiştir, 3- Hrant Dink'in Ekim ayında 301 nedeniyle mahkûm olması ardından yazar Orhan Pamuk aleyhine de '1 milyon Ermeni öldürüldü' sözleri nedeniyle 301'inci maddeden dava açılmıştır. Yazarlar aleyhine açılan 301 davaları, kısa sürede bu davaların müdahili Hukukçular Birliği üyesi Kemal Kerinçsiz ve ekibinin mahkemelerdeki saldırgan tutumunu öne çıkarmış, kısa süre sonra kamuoyunun Susurluk'tan tanıdığı emekli tuğgeneral Veli Küçük bu ekibin önde gelen parçası olarak görülür olmaya başlamıştır.
Bu gelişmelerle MİT'in yazılı rapor vermesinin neden-sonuç ilişkisi olmayabilir, ama tablo budur.
MİT'in Ergenekon konusundaki raporunu 5 ay kadar sonra, 26 Mayıs 2006 tarihinde bir de Genelkurmay İstihbarat Başkanı'na verdiğini, yine İddianame'deki MİT yazısından öğreniyoruz.  Bu sunumun Başbakan, ya da Genelkurmay Başkanının talebiyle yapıldığı varsayılabilir.

Bu tarihte Türkiye'nin siyasi görünüm ve gündemini nerdeyse tek bir konunun kapladığı görülüyor: 1- 17 Mayıs tarihinde Danıştay basılmış, türban konularında karar veren İkinci Daire'nin başkanı Mustafa Yücel Özbilgin öldürülmüş, iki üye yaralanmıştır, 2- Katil Alparslan Arslan yakalanmış, üzerinden Vatansever Kuvvetler Güç Birliği isimli sivil toplum kuruluşuna ait kimlik çıkmıştır, 3- Ertesi günkü cenaze töreni hükümet karşıtı protestoya dönüşmüş, artık başlamış cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmasına atıfla 'Çankaya laiktir, laik kalacak' sloganı atılmış, bakanlar tartaklanmıştır, 4- Genelkurmay Başkanı Özkök'ün 'Tepkiler daimilik kazanmalı' demecine, Başbakan Erdoğan 'sorumluluk' hatırlatmasıyla tepki göstermiştir, 5- Katilin, 5-13 Mayıs günlerinde Cumhuriyet gazetesine düzenlenen bombalı üç saldırı ile bağlantılı olduğu anlaşılmıştır, 6- Katille ilgili olduğu belirlenen emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin İstanbul'da yakalanmış, kısa sürede Susurluk döneminden kalma iki şahsın da bu konuyla bağlantısı saptanmıştır; İbrahim Şahin ve Veli Küçük fotoğraf karesinin içine girmiştir.
İddianameye göre, MİT'in Ergenekon üzerine devlet kurumlarıyla iletişimi bu sırada ve bu koşullarda yapılmıştır. Belgelerin sunulması ile bu olayların arasında neden-sonuç ilişkisi olsa da, olmasa da tablo budur.

Burada önemli bir ayrıntı daha var. MİT, Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz ve arkadaşlarının sorusu üzerine 31 Ekim 2007 tarihinde verdiği cevapta "ERGENEKON isimli oluşum ve şüphelilerden çıkan örgütsel içerikli belgelerin MİT Müsteşarlığı ile alakasının olmadığını" bildirmiş. "Daha sonraki aramalarda elde edilen diğer dokümanlar MİT Müsteşarlığına gönderilerek konuyla alakalı bilgi ve belgelerin sorulması üzerine" iki gündür, dönemin gündemiyle birlikte aktarmaya çalıştığımız bilgileri 9 Mayıs 2008 tarihli yazıyla bildirmiş. Savcı, bu yazıdan MİT'in ayrıntılı bir araştırma yapıp yapmadığını anlayamadığını, ancak MİT'in Ergenekon diye illegal bir yapılanmayı kayda aldığını anladığını iddianameye yazmış.

MİT'in ilettiği belgelerin içeriği burada çizilen tablodan bağımsızdır. MİT gibi ciddi bir kuruluşun kendisine gelen ve maddi hatalar içeren belgeleri neden bir süzgeçten geçirmeden üst makamlara sunduğu sorusu, savcının neden konuyla ilgisi olmayan bilgi ve söylentileri bile iddianameye koymuş olduğu sorusu gibi tatmin edici şekilde cevaplanmaya muhtaçtır. Ancak MİT'in kendi ifadesi ile ortaya çıkan görünüm, Ergenekon soruşturma ve davasının gelecekteki tartışmalarına ışık tutacak niteliktedir.

 

Kaynak: Radikal