İki profesör ve iki emekli orgeneral gözaltında. Baykal, 'Arkasında iktidar var. Gidiş iyi değil' iddiasında
Hayatı boyunca muhalif olmuş, aykırı gitmiş sosyalist aydın Yalçın Küçük ile hayatı boyunca düzenin simgesi olmuş sağcı aydın Kemal Gürüz'ü herhalde anca Ergenekon soruşturması biraraya getirebilirdi. Herhalde anca Ergenekon soruşturması onların isimleriyle Susurluk sanığı eski polis özel harekâtçısı İbrahim Şahin ve Sivas'ta bombalarla yakalanan eski ülkücülerin isimlerinin aynı çerçevede anılmasına yol açabilirdi.
Küçük ve Gürüz'ün evlerinde arama yapıldığı haberi gelince her ikisini de telefonla aradım, açılmadı. Küçük ile bir süredir görüşmemiştik, Gürüz çiftiyle en son sanırım bir-iki hafta önce İngiltere Büyükelçiliği'nin bir davetinde konuşmuştuk.
Bu iki haberi sindirmeye çalışırken, MGK Genel Sekreterliği'nden emekli Tuncer Kılınç'ın evinde arama yapıldığı duyuldu. Onun telefonu da açılmıyordu. Onun gibi orgeneral rütbesiyle emekli olmuş ve İstanbul'da gözaltına alınan Kemal Yavuz'u tanımam, ama Ankara'da haber yöneticiliği yapan hemen herkes herhalde Kılınç'ı tanırdı; daha birkaç hafta önce saygın bir işadamının yemek davetinde aynı masada oturmuştuk. Gürüz bir süre sonra 28 Şubat döneminde Kırıkkale Üniversitesi'nden ayrılmasını YÖK başkanı
olarak sağladığı Beşir Atalay'a bağlı polislerce gözaltına alınacağını tahmin edebilir miydi?
Emekli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun adı da söylenmeye başlanınca, onu da aradım, onun telefonu açıldı. "Ben de sizin gibi izliyorum" dedi, gözaltında değildi, arama da yapılmıyordu. Kanadoğlu'nun evi öğleden sonra aranmaya başladı. Savcılık hakkında yakalama değil, sadece arama talimatı vermişti. Arama sırasında soru bile sorulmamıştı.
Kanadoğlu'nun evinde arama başladıktan az sonra Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok ziyaretine gitti. Girerken önemli bir şey söyledi. 'Bu insanları böyle ortaya koyuyorsanız, arkasında bir nedeni olsun' dedi. Adres kuşkusuz savcılıktı. Bunu söylemesinin bir nedeni de vardı. Çünkü Ergenekon tutuklularının bir bölümü hakkındaki iddianame henüz ortaya konulmamıştı. Bu durum artık Avrupa'daki hukuk çevrelerinin bile şu yoğun gündeme rağmen dikkatini çekmeye başlamıştı.
Bu durum onun da dikkatini çekmiş olacak ki, o sırada Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'nun "Zorda kalmadıkça tutuklama yapılmasın" temennisi geldi. Kuzu'nun ilginç bir başka ifadesi de artık kimsenin 'Bana kimse dokunamaz diyemeyeceği" oldu.
Gerilen sinirler
Belki de Kuzu'nun yansıttığı bu hissiyat, CHP lideri Deniz Baykal'ın parti yönetimini tam takım arkasına alarak düzenlediği basın toplantısında "Siyasi hesaplaşma" nitelemesinin Ankara'da hızla yankılanmasına neden oldu. Baykal, 'Arkasında iktidar var' dediği Ergenekon operasyonunun bir 'Siyasi hesaplaşmaya' döndüğünü iddia ediyordu. Siyasi hesaplaşmanın muhatabı, 'Cumhuriyet değerlerine sahip çıkanlardı'. Tablo o ise İbrahim Şahin gibi, Sivas Valisi tarafından 'Suikast hazırlığında' olmakla suçlanan zanlılar gibi isimler, yargılanan Veli Küçük gibi, mafya üyeleri gibi isimleri nereye oturtmalıydık. Baykal'ın yanıtı, 'saygın isimlerin suçlularla aynı potaya konularak siyasi kirletme' yapılmak istendiği.
Eğer kanıtlanmış bir bağ bulunmaz ise, bu açıklayıcı bir tanım olabilir. Ama ortada ciddi bir bilgi eksikliği var.
Özellikle başlarda demokratikleşme adına umut veren bir temizlenme girişimi izlenimi veren Ergenekon operasyonunun, giderek muhalif seslere gözdağı verme operasyonu izlenimi vermeye başlaması da aslında bu bilgi eksikliğine dayanıyor. Bilmiyoruz. Acı gerçek şu ki, neler olup bittiğini tam olarak görmemiz için gerekli olan bilgiden yoksunuz.
Bu bilgiye, hükümet kaynaklarınca seçilen gazete ve televizyonlara sızdırılan havadisten öğrenme imkânımız yok. Bu bilgiye ancak savcının iddianamesi ile ulaşabiliriz. O ise ortada yok. Gözaltılar, tutuklamalar genişliyor, genişleyebilir, soruşturmanın doğası neyse yasallığı içinde o yapılır; ama ortada hâlâ suçlamalar yoksa iş değişiyor.
Ergenekon soruşturması üzerinde beliren şaibe bulutlarının dağıtılması için ikinci iddianamenin artık bir an önce ilan edilmesi, insanların neyle suçlandığının kanıtlarıyla ortaya konması gerekiyor.
Ergenekon davasının sonucu, umalım kopan fırtınaya değsin. Yoksa ödenmesi gereken siyasi ve hukuki fatura giderek kabarıyor.
Radikal