Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 1 Mayıs'ta açıkladığı Bakanlar Kurulu değişiklikleri, son yıllarda eşi görülmemiş bir kapsamda gerçekleşti. Başbakan'ın bu değişikliğe çok önem verdiği ve çok şey beklediği anlaşılıyor.
Haksız da değil. Erdoğan, önüne 29 Mart seçimlerine neredeyse birkaç gün kala konulan raporlarda bile yüzde 50 civarında destek öngörülürken yüzde 38 küsur oy almış olmasını telafi etmek istiyor. Bir dahaki seçimde (2011 ya da daha önce) bir daha bu tabloyla karşılaşmak istemiyor. Erdoğan 22 Temmuz 2007'den, 29 Mart 2009'a yaşanan düşüşün kalıcı olmaması, tersine çevrilmesi için etkili önlemler almak istiyor.
Buna bir anlamda 29 Mart seçimlerinin rövanşı demek de mümkün.
Tabii küresel ekonomik kriz ortamında bu zor bir hedef.
Erdoğan'ın dün açıkladığı kabine, işte bu ortamda AK Parti'yi tekrardan yükselişe geçirmek, deyim yerindeyse sandıkla rövanşı almak gibi zor bir sorumlulukla karşı karşıya.
Erdoğan bu amaçla elindeki bütün ağır silahları bu kabineyle cepheye sürmüş sayılabilir. Bu ağır silahların geri tepme ihtimallerini, açabileceği yeni tartışmaları Erdoğan göze almış görünüyor. Bülent Arınç'ı, (Maclis dışından olmasına karşın listeye dahil olan) Ahmet Davutoğlu'nu, (Erdoğan'ın bütün eleştirilere göğsünü siper ettiği eski müsteşarı)
Ömer Dinçer'i bu çerçevede saymak mümkün.
Erdoğan AK Parti'nin ikinci bir ANAP olmasını istemiyor.
O nedenle bu kabineyi bir yönüyle seçim rövanşı, diğer yönüyle sandık eğilimini tersine çevirmek için bir tür ekonomik ve siyasi sıkıyönetim, haydi yumuşatalım, seferberlik kabinesi olarak görmek de mümkün.
Örneğin Ali Babacan'ın, 2000 krizinde dışarıdan getirilen Kemal Derviş'inkileri de aşan yetkilerle donatılarak ekonominin tek patronu sayılması Erdoğan'ın zorluklarla savaşta kararlılığını gösteriyor. Hazine'de Babacan kadar iz bırakamayan Mehmet Şimşek'in Maliye'ye getirilmesi, Maliye'deki işlerin de fiilen Babacan koordinasyonunda yürüyeceği anlamına geliyor.
Davutoğlu'nun dış politikadan artık resmen sorumlu yapılması da eldeki bütün imkânların seferber edileceğinin bir diğer işareti.
Arınç'ın muhteşem dönüşünü yalnızca Saadet'in yükselişine bağlamak siyasi miyopluk sayılır. Erdoğan Anayasa başta atacağı adımları Arınç'sız atmasının daha zor olacağına ikna olmuş görünüyor.
Burada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Bakanlar Kurulu'ndaki son değişiklikler üzerindeki etkisine değinmek gerekir.
Yeni kabinenin Erdoğan ve Gül arasında bir dizi görüşmeyle ortaya çıktığı biliniyor.
Kulise sızan bilgilere göre, Gül'ün etkisi özellikle; 1- Arınç'ın kabineye girmesi, 2- Babacan'ın ekonomide tek parton olması, 3- Davutoğlu'nun Dışişleri'ne getirilmesi, 4- Taner Yıldız'ın Enerji Bakanlığı'na getirilmesi ve 5- Beşir Atalay'ın İçişleri Bakanlığı'nda kalması noktalarında olmuş.
Özellikle bu son madde önemli. Çünkü Ergenekon operasyonları nedeniyle polisin tartışmaların odağında olması, İçişleri Bakanı'nın yerinde kalıp kalmayacağı tartışmalarına yol açmıştı.
Gelişmeleri yakından gözleyen resmi bir kaynak, bu tabloyu Gül'ün Bakanlar Kurulu'nun oluşmasındaki etkisi olarak yorumlamanın yanlış olmayacağını dünkü görüşmemizde söyledi.
Demek ki Gül, Erdoğan'ı bir dahaki seçimlere yönelik bu seferberliğinde yalnız bırakmıyor. Ayrıca ne de olsa sonuçları bu değişikliklerin temel gerekçesini oluşturan 29 Mart seçimleri, Erdoğan'ın Gül cumhurbaşkanı olup partiden ayrıldıktan sonra girdiği ilk sandık sınavıydı.
Önemli bir nokta daha var. Siyaset kulisinde konuşulduğuna göre, kabine revizyonunun (AK Parti yönetimiyle birlikte) ikinci perdesi ağustos-eylül aylarında gelebilir. Kongrede oluşacak yeni merkez karar kurulları ile birlikte yeni başkan yardımcıları görebiliriz.
Ağustosta Meclis Başkanlığı seçimi var.
Şimdiden Köksal Toptan ile Cemil Çiçek, ya da Mehmet Ali Yılmaz'ın nöbet değişimi konuşulmaya başlandı. AK Parti kurmayları arasında ise kasım ayında yapılacak parti kongresinin eylül ayına alınabileceği konululuyor. Böylece Erdoğan'ın ekimdeki yeni yasama yılına hem Meclis, hem parti, hem de hükümet kadrolarını yenilemiş halde girmek sitediği konuşuluyor.
Önümüzde zorlu bir siyasi mücadele dönemi var ve Erdoğan işte bu yüzden elinde ne var, ne yok cepheye sürmüş bulunuyor.
Radikal