Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Erbil ziyareti, bir Türk başbakanının bölgeye ve kente yaptığı ilk ziyaret olması açısından ‘tarihi’ olarak nitelendi. Erdoğan ziyaretin çok önemli olduğunu ancak kolay kararlaştırılmadığını ifade ettiğinde, doğrudan uzak değildi. Zira Ankara’nın Kuzey Irak’a yönelik klasik bakışına, ‘orada bağımsız bir Kürt devletinin Türk ulusal güvenliği için tehlike oluşturduğu’ söylemi hâkimdi.

Arabuluculuk merakı
Ankara, Irak’ın federasyon formülünü hazmedemedi. Ülkedeki Amerikan işgalinden önce federasyon formülünün üzerinde Irak’ın o zamanki muhalif güçlerinin anlaşmaya varamaması için uzun süre çabaladı. Türkiye, bu hedeflerini gerçekleştirmekte başarısız oldu ve Kuzey Irak Kürtleri, federasyon ve kimlik savaşında galip geldi. Büyük ölçüde bağımsız bir yönetimleri oldu. Kerkük hariç, Kuzey Irak’ın tamamına hâkimler. Ayrıca Bağdat’taki merkezi hükümette de siyasi ve ekonomik kararlara katılıyorlar.

Erdoğan, sonraları Türkiye’nin Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’e karşı başlatılan savaşa katılmamasının hata olduğunu ve ülkesinin seyirci koltuğunda yer almak yerine, sahnede bir oyuncu olarak yer alması gerektiğini söyledi. Fakat bu pişmanlıkta bir yanlış var. Zira Türkiye, savaşa katılmayarak Arapları kazandı ve işgale ortak olmadı. Yalnız Türkiye’nin sonraki politikaları, ABD’ye yaklaşmak için 2003 sonbaharında Türk topraklarını kullanma izni vererek denklemin dışında kalışını düzeltmeye çalıştı.

Ancak Türkiye açısından daha da önemlisi, Irak içinde ve bölgede birbiriyle çekişen grupların arasında arabuluculuk rolleri oynayarak ve ekonomik varlığını arttırarak, bölgede etkin bir rol oynamak ve tabiri caizse ‘kendi projesini’ gerçekleştirmekti. Fakat Türkiye’nin Irak’la coğrafi sınırları, Kürt federasyonunun sınırlarıyla bir oldu. Türkiye’nin Arap Irak’la yakınlaşması, Kürt Irak’ını aşmasını gerektiriyordu. Buradaki ‘aşmak’ kelimesi, ‘görmezden gelmek’ anlamında değil, ‘oradan geçmek ve dolayısıyla işbirliği yapmak’ anlamına geliyor aslında.

Irak’taki Türk varlığı, Körfez ülkelerine bağlantı noktası oluşturuyor ve bu bağlantı, Türk ‘genişlemesini’, petrol ve gaz vasıtasıyla Arap ‘sıcak sularına’ ulaştırıyor; Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleriyle de kara bağlantısının önünü açıyor.

Yeni bir sayfa girişimi
Bu nedenle Erdoğan hükümetinin Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’yle yeni bir sayfa açma girişimi, Kürt gerçeğini tanımasına dayalı yeni bir strateji izlemesini gerektiriyordu. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 1.5 yıl önce Erbil’e yaptığı tarihi ziyaret bu bağlamda gerçekleşti ve Kürt oluşumunun bir nevi ‘üstü kapalı’ olarak tanınması gibi görüldü. Gerçi Davutoğlu, Kürt Bölgesel Yönetimi’ni ABD’nin Teksas eyaletine benzetti ve “Teksas’ı yabancı bir yetkilinin ziyaret etmesi, ABD için oranın bağımsız bir devlet olarak tanınması anlamına gelmez” dedi. Kuzey Irak-Bağdat ilişkisiyle Teksas-ABD ilişkisi arasında hukuki ve tarihi gerçeklik açısından farklılıklar olmakla birlikte Davutoğlu, Türkiye’nin Kuzey Irak Kürtleriyle ilişki yönteminde yaşanan değişikliği ‘izah etmeye’ çok da ihtiyaç duymamıştı ki Erdoğan’ın Erbil ziyareti ve Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Mesud Barzani’yle görüşmesi de gerçekleşti. Türkiye, Kuzey Irak’a ülkeye yatırımlar ve daha fazla ticari ilişkiler yoluyla yaklaşıyor.

Türkiye, Erdoğan’ın en önemli başlığı ‘Libya’da Kaddafi rejimiyle kavga etmeyen Türk tutumu’ olan altın ‘ulusal çıkarlar’ kuralına göre çalışıyorsa, gözler kendiliğinden Irak’ın Erbil’iyle Türkiye’nin Diyarbakır’ı arasındaki benzer Kürt sorunlarına yönelik Türk tutumuna çevriliyor. Zira Türkiye’deki Kürtler, sivil itaatsizlik hareketlerine başladı. Türkiye, ‘dışarıdaki Kürtleri’ kendi kimlikleri, devletleri, siyasi oluşumları, başkentleri ve başkanlarıyla tanırken, AKP hükümetinin ‘içerideki Kürtlere’ yönelik ideolojik tutumu, Kemalist rejimin Kürt kimliğine yönelik inkârcı tutumlarının dekore edilmiş versiyonuydu.

Şaşırtıcı olansa, bölgesel ve uluslararası roller için çabalayan Türkiye’nin hâlâ iç istikrarının önemli şartlarından birini yerine getirmemesi. Bölgede istikrar isteyen, Filistin’i savunan ve Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunu tanıyan bir ülkenin iç meselelerine aksi yönde yaklaşması ilginç. (Katar gazetesi Şark, 2 Nisan 2011)

Kaynak: Radikal