Vaktiyle Hazreti Musa Aleyhisselam Tur Dağına randevuya veya mikata gidiyor. Tabir caizse ziyaretten önce konu komşusunu ziyaret ediyor ve Allah’ın huzuruna gittiğini haber veriyor ve Cenabı Haktan bir istekleri olup olmadığını soruyor. Komşusu fakirliğinden şikayet ediyor ve Allah’ın elini genişletmesini istiyor. Belli ki fakirliğe vade etmeyi arzuluyor. Hazreti Musa’dan fakirliğin izalesini ısmarlıyor. Musa Aleyhisselam mikata gidince komşusunun durumunu ve talebini arz ediyor. Buna mukabil, Cenabı Hak Hazreti Musa ile kuluna şu mesajı gönderiyor. Kulumun fakirliğini bir şart ile izale ederim. Onun da aynı halde başka bir komşusu var; dilerse ikisinin de birlikte fakirliğini kaldırayım. Hazreti Musa bu mesajla komşusuna dönmüş ve Cenabı Hakkın selamıyla birlikte fakirlikten kurtulma şartını iletmiş. Bunun üzerine komşusu şu tepkiyi veriyor:”O da fakirlikten kurtulacaksa varsın ben de fakir kalayım daha iyi.”
1980 veya 1990’lı yıllarda Kabil’de sadece iki Yahudi kalıyor. Bunlar epey yaşlanmışlar ve tek sinagogu birlikte paylaşıyorlar. Lakin ikisi de birbiriyle konuşmadığı için sinagoga ayrı ayrı girip çıkıyorlar. Biri girdiğinde, diğeri çıkıyor. Sinagogun çatısı hiç ikisini bir arada barındırmıyor. İnatçılıklarını aşamıyorlar. Şimdi Körfez Arapları ‘ ABD’yi İran’a nasıl kaptırdık?’ sorusunun cevabını arıyorlar. İşin kötüsü meseleden zırnık kadar ders alma niyetleri yok.
*
İran-ABD beraberliği karşısında ne yapmalıyız sorusunun cevabını arayacaklarına ve arkalarından Umman Sultanlığının ne dolaplar çevirdiğini anlamaya çalışacaklarına her yerde darbe yiyen İhvan’la ‘kim kaybetti?’ hesaplaşmasının fasıllarını tamamlamaya çalışıyorlar.
Abdurrahman Raşid ile birlikte Suud liberalizminin en keskin kalemleri arasında yerini alan Eş Şark el Avsat yazarı Tarık Humeyyed Müslüman Kardeşlerin, ABD’yi İran’a kaptıran Körfez ülkelerine karşı şamata yaptığını ileri sürüyor. Körfez ülkeleri İran-ABD beraberliği şokunu atlatamadan –eğer sahi ise-şamatacıların derdine düşmüş durumdalar. Görev yeri değiştirilen Dubai Polis Şefi Dahi Halfan ünlü twitlerinden birisinde Müslüman Kardeşlerin kendisiyle şamata ettiklerini ama kendisinden kurtulamayacaklarını hala polis ile içli dışlı olduğunu ve Fizan’a bile gitse kendisinden kurtulamayacaklarını yazıyor. Adamın zoruna giden kızağa çekilmesi falan değil. Düpedüz Müslüman kardeşlerin -eğer doğruysa- kendisiyle şamata yapmaları. En yakın zamanda bir doktora görünmesinde fayda var.
Müslüman Kardeşleri ‘İhvan-ı Müfsidin’ diyen Dahi Halfan’ın birinci meşgalesi İran-ABD yakınlaşması değil, Müslüman Kardeşlerle bitmemiş hesaplaşması. Tam aksine BAE Dışişleri Bakanı ABD-İran yakınlaşmasını tebrik için soluğu Tahran’da aldı bile. Tahran’a koşuşturma mevsimi başladı. Herkes ABD’nin yeni gözdesini merak ediyor. Suud İstihbarat Şefi Bender Bin Sultan ise İran destekli Yemenli Husilerin temsilcileriyle vakit geçirerek yeni dönemi koklamaya çalışıyor! Araplar hala ABD’yi patron olarak görüyorlar ve onlara göre patronun bir gözü için bin göze hürmet edilir!
*
Dünyanın gündemi değişse de Körfez’in gündemi pek değişmişe benzemiyor. Onların hala aklı fikri İhvan’la çekişmede. Körfez yazarları Müslüman Kardeşleri hedef alarak; kimin daha büyük Amerikan darbesine maruz kaldığını soruyor ve şamataya şamatayla karşılık veriyorlar. Adeta kavga en alttakilerin ‘hangimiz daha altta?’ kavgasına benziyor! ABD’nin kimi daha çok sevdiği aşağı yukarı taayyün etti ve bunun üzerine bir hilaf ve tartışma yok. Lakin ABD’nin en çok kimi sevmediği ve kimden nefret ettiğine dair bir tartışma var. Körfez basını en çok nefret edilen taraf olmamayı temenni ediyor. Onlarda petrol oldukça ve ABD’ye hayır demedikçe itibarları azalsa da yok olmayacaktır. Lakin İhvan’la ilgili durum böyle değil. Amerikan yanlısı Sadettin İbrahim gibi Arap liberalleri Sisi’nin izinden giderek Müslüman Kardeşleri terör isnadıyla suçluyor. Kerry ise Müslüman Kardeşlerin Mısır’da devrimi çaldığını ileri sürüyor.
Evet! Tarık Humeyyed’ni ifade ettiği gibi, ABD açısından en alttakileri Müslüman Kardeşler temsil ediyor. Küresel bir muvazaa ile en büyük darbeyi de onlar yedi. Buna rağmen Körfez ülkeleri tam hınçlarını alabilmiş değiller. ABD’nin İran’ı tercih etmesinin hıncını da Müslüman Kardeşlerden çıkarmaya yelteniyorlar. ‘Bineğini dövemeyen semerini döver’ hesabı ne ABD ne de İran’a güçleri yetmediği için hınçlarını İhvan’dan çıkartmaya çalışıyorlar. Bununla birlikte bu kinle İhvan’ı vurayım derken aslında kendi ayaklarına ateş ediyorlar. Öfkeyle kalkan zararla oturur misali. Onun ötesinde Ürdün’den Yaser Zeatire’nin yazdığı gibi, İhvan’ı tepeyim derken Türkiye gibi potansiyel müttefiklerine de zarar veriyorlar.
En alttakiler, ‘kim kaybetti?’ kavgasıyla meşgul iken altlarındaki koltukta kayacak, haberleri olmayacak!