Siyasi hayatımız ibretlerle doludur. İbret alana her hadise ciddi dersler verir.

    Pazar günü Demokrat Parti'nin olağanüstü Kongresi vardı. Demokrat Parti bir kere daha genel başkan değiştirdi. Mehmet Ağar'ın yerine Süleyman Soylu geldi.

    Mehmet Ağar iş başına geçtiğinde, Demokrat hareketin başlangıç doğrularının yeniden hayat bulması için çaba sarf etmişti. Demirel'in ve DYP'nin 28 Şubat birlikteliği toplumla ilişkilerde  önemli yaralar açmıştı. Bu yaraları sarmak ve toplumla yeniden sağlıklı iletişim kurmak... B yönde bazı adımlar atılmıştı.

    Taa ki 27 Nisan gecesi Genelkurmay Sitesinde e-muhtıra verilinceye ve DP adına Cumhurbaşkanı seçimi için Meclis'e girilmeyesiye kadar.

    Ondan sonra tekerlek tersine dönmeye, DP uçurumdan yuvarlanmaya başladı.

    Pazar günkü kongrede Mehmet Ağar işte bu tarihi kırılmayı anlatıyor:

    "E-muhtıra siyasetin zeminini altüst etti" diyor. Ve ilave ediyor:  "22 Temmuz'un hüznü üzerimizdedir." Ardından milletin takdirinin ortada olduğunu belirterek, "millete öğretmenlik yapmak bizim işimiz değildir"le noktalıyor.

    Bu, Türk siyasi tarihinde "Yeter Söz Milletindir" çıkışı ile başlayan milli irade hareketinin hüzünle noktalanmasının kısa hikayesidir.

    Bir elektronik muhtıranın harmanladığı siyaset anaforu içinde savrulursanız, sizi doğuran, yaşatan, büyüten, iktidar kılan misyonu kaybedersiniz. Yani varlık sebebiniz kaybolur.

    Şu an, Demokrat Parti'nin yaşadığı dram budur.

    Ve bu, her siyasi hareket için ibrettir.

    Metro Poll Araştırma Şirketinin yaptığı ankette Ak Parti'nin bugün yapılacak bir seçimde oyları yüzde 51.9 görünüyor.

    Bu, 22 Temmuz'dan aşağı yukarı 5 puan daha fazla bir rakam.

    22 Temmuz da, 2002 seçimlerinden 12 puan daha yüksekti.

    Ak Parti Genel Başkan yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat da, "Mahalli seçimlerde oy oranımız yüzde 60'a çıkar" diyor.

    Bütün bunlar, halkın Ak Parti'ye teveccühünün sürdüğünü, hatta arttığını gösteriyor.

    Bunlar, bir siyasi hareket adına olumlu gelişmeler.

    Ama, buna rağmen, hiçbir oy seviyesi, bir siyasi kadro için teyakkuz halinin ortadan kalkmasına gerekçe olamaz.

    Teyakkuz, diri kalmak, kendi kendini uyarmak anlamına gelir.

    Bunun tersi, rehavete kapılmak, hassasiyetleri, diriliği kaybetmektir.

    Yorulmak bunun yanındadır.

    İktidar emanettir.

    Devlet kültürümüz, yüzyıllar içinde, hep bu ikazı tekrarlayarak gelmiştir.

    Millet, ülke yönetimini emanet olarak verir. İktidar, ülke problemlerini çözmek için sağlanan yetkidir.

    İktidar millete karşı değil, millet için kullanılacak bir yetkidir.

    Millet iradesine müdahalelerin sandıklarda büyük tepki ile karşılaşması, millet üzerinde iktidar olma hesaplarını safdışı etmek içindir.

    İktidar, asla şahsi çıkarlar için kullanılacak bir imkan değildir.

    Bizim, aynı zamanda siyasi kültürümüzü dokuyan manevi kıstaslar, devlete yaslanarak alınan bir şeyi cehennem ateşi gibi nitelemiştir.

    Belki, devlet yönetiminde İslam kültürünün en hassas olduğu mesele, kamu malının kötü tasarrufudur. Kötü tasarruf içine ise, en başta, kamu malını şahsi mülk haline getirmek girer.

    Devlet adamının bu konudaki hassasiyetinin en şahika örneği, özel bir iş için devletin mumunu kullanmamaya kadar varmıştır.

    Bu, kılı kırk yaran bir hassasiyettir.

    Bizim kültürümüzde devlet adamı, kamuya ait bir borçla  gitmek istemez Allah'ın huzuruna... Zulümle gitmek istemez.

    Zor bir coğrafyada yaşıyoruz.

    Ülkemizin büyük problemleri var.

    İçerden, dışardan...

    Fakir fukarası var, işsizi var, sahipsizi var... Hatta açlık sınırının altında yaşayan var.

    Zulme uğradığını düşünen var. En insani haklarının gasp edildiğini düşünen var.  


    ***

    Kimsesizin kimsesi olmak...

    İşte böyle bir şey Türkiye'de devlet adamı olmak... İktidar olmak.

    Ak Parti ikinci iktidar döneminin içinde.

    Uzun iktidar yılları yorgunluk da getiriyor bazen. Sistem körlüğü getirebiliyor. Gurur getirebiliyor. Geldik, artık bizi kimse yıkamaz düşüncesi getirebiliyor. Hataları görmeme riski getirebiliyor.

    Garip gurebadan kopmadan...

    Güçlülere yanaşmadan...

    Halka hizmetin ibadet olduğunu unutmadan...

    Asla eteklere kir bulaştırmadan...

    Sırtına günah yükü yüklemeden...

    Kalbin hep temiz olmasına itina ederek...

    Ve alternatifsiz olmayı, asla sorumsuzluk haline dönüştürmeden...

    Bu ikbal ortamını, Kader'in tanıdığı müstesna bir hizmet imkanı şeklinde görerek...

    Başını yastığa hep arı duru bir gün geçirmenin huzuru içinde koyarak...

    "Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu

    Gelir de adli ilahi Ömer'den sorar onu"

    sorumluluğu içinde...

    Ve ibretlik olaylardan ibret almayı asla ihmal etmeyerek...

    Yüzde 52 oy... Alternatifsizlik... Ak Parti'nin sadece yükünü ve sorumluluğunu artırıyor.  Ne diyelim: Allah kolaylık versin, ve ülkemize hizmet etsinler.