Aşağıda “Ünlem” bölümünde Bekir Coşkun'la Emin Çölaşan'ın öfke salvolarına ilişkin değerlendirmemizi okuyacaksınız. Burada “diplomat” kökenli bir yazarın halet-i ruhiyesinden kesitler sunacağız.

Gündüz Aktan'dan...

Onu, Türk dış politikasına ilişkin değerlendirmeleri ile tanıyoruz. Askeri muhitlerle ortak zeminleri var. Konferanslar veriyor vs...

Radikal'deki yazısı, yüksek bir tansiyonun ürünü. Onun, bu tansiyona ulaşması, gerçekten, bir çevredeki ruh durumunu vermesi bakımından dikkate değer.

İsterseniz doğrudan yazısına dönelim ve bu ruh durumunu ayne'l - yakin görmeye çalışalım.

Bir tek talep var, diyor o ve bu talebin “Cumhurbaşkanı uzlaşıyla seçilsin. Bunun anlamı Sn. Erdoğan veya onun izdüşümü olacak bir kişi cumhurbaşkanı olmasın.” demek olduğunu söylüyor.

Parlamentoda Cumhurbaşkanını tek başına seçebilecek çoğunluğu olan bir partiye “Ne senin genel başkanını ne de onun izdüşümü olacak birisini cumhurbaşkanı olarak görmek istemiyoruz.” demek... Sayın diplomat bunun ne kadar absürd bir tutum olduğu üzerinde durmuyor. Bunu sadece bir veri olarak alıyor.

Ona göre AKP döneminde demokrasinin gelişmesi yolunda hiçbir şey yapılmamış.

AKP fazladan cumhurbaşkanı seçiminde demokrasimizi ileriye değil, geriye götürüyor”muş. Uzlaşma aramıyormuş, yani öncelikle kendi kendisini dışlayacak bir süreç başlatmıyormuş.

Diplomatımız devam ediyor:

Mekanik çoğunlukla seçilme imkânına sahip olduğundan uzlaşma aramıyor. Kendisinin 'atadığı' milletvekillerine kendisini seçtiriyor. Zaten seçilmesini riske atmamak için, genel seçimleri de öne almadı. Böylece cumhurbaşkanı seçilmesinde milli iradeyi de göz ardı edebileceğini gösterdi.”

Gündüz Aktan bakın bundan sonra neler olacağını düşünüyor.

Cumhuriyet kurumları ve geniş kitleler açısından, Sn. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte Türkiye'de cumhuriyet rejimi değişmiş olacak. Tabii bu değişimin sonuçları bir anda ortaya çıkmayacak. Önce cumhuriyetin kurucu ilkelerini savunan yüksek yargı ve YÖK etkisizleştirilecek. Ortada cumhuriyet kurumu olarak sadece ordu kalacak.”

Cumhuriyet rejimi değişmiş olacak!”

Aktan'ın emiştiği odaklarda nasıl bir halet-i ruhiye oluştuğunu gözlemliyor musunuz?

Eğer bu kadar vahim bir şey olması bekleniyorsa, bu odaklarımızın işi başka türlü geliştirmesi de beklenmeli, değil mi?

İşte orada “ikinci aşama” devreye giriyormuş. “demokrasinin mekanik kurallarınının ihmal edildiği ikinci aşama.”

Evet, Aktan'ın yazısından “mekanik çoğunluk” ve “demokrasinin mekanik kuralları” diye iki kavramı ve tabii “ikinci aşama”yı öğreniyoruz. Buraya, “Bu kavramlar, 12 Mart öncesinde Devrim – Yön grubu içindeki sivil -asker darbeci aydınlar hareketi tarafından üretilen “Cici demokrasi” aşağılamasını andırıyor, notunu düşelim. Sonra Aktan'ın yüksek tansiyon ürünü notlarını okuyalım:

Türkiye bu gelişmeye neden tahammül edecek? Bu, yolsuzluklarını dokunulmazlıkla koruyan, yolsuzluklarıyla siyaseti finanse eden, yolsuzluklarıyla yoksul halka sadaka-rüşvet verip oy satın alan, genel seçimleri parti başkanının atadığını seçmekten ibaret olan, basını artan biçimde baskı altında tutan, kendi yapay basınını yaratan, yargısı giderek bağımsızlıktan uzaklaşan, devlet kadroları dini akideye göre doldurulan, demokrasi olduğu sadece parti sayısından anlaşılan bir siyasi rejimi yaşatmak için mi?”

Buna tahammül edilemeyeceğine göre artık yapılması gereken belli:

İşte bu tablonun gerçekleşmesine izin vermemek için başlayan mücadele, artık, demokrasinin mekanik kurallarını ihmal etmeye başlıyor. Bu, bugüne kadar yapılan uzlaşı çağrılarını dinlemeyen Sn. Erdoğan'a mücadelenin şeklinin değişmekte olduğunu yani ikinci aşamaya geçildiğini gösteriyor.”

Acaba birinci aşama neydi, ikinci aşama ne?

Burada sayın diplomat çok bir şey söylemiyor. Hatta Bekir Coşkun – Emin Çölaşan tansiyonunu bile yakalamış değil. “YÖK'çüler konuşacak, sonra 367 toplantı nisabı devreye girecek, sonra Cumhurbaşkanı iken yargılama yolu açılabilir, sonra... “Her gün bugünden akla gelmeyecek yeni birçok yıpratma imkânı ortaya çıkabilir.” Hatta Aktan'a göre “Sn. Erdoğan'a sadakat yemini eden Brütüs'lerin kendisini sırtından bıçaklamasına sıra gelebilir.”

Bütün bunlar, bir dünyada sağlıklı muhakemenin şirazesinden çıktığının işareti... Bir diplomata bu kadarı yansıyan bir duygu alaborası, başkalarında nasıl savruluşlar gerçekleştirebilir, meraka değer. Aktan'ın yazısı, Çölaşanların, Coşkunların sayın diplomatla aynı dünyadan emiştikleri intibaını veriyor.

Fakat bir şeyi daha okuma imkanı buluyoruz bu yazılarda:

Çaresizlik!

Askeri kullanamıyorlar. Şimdi “Abime söylerim, seni döver” jargonundan hareket ediyorlar.

Bence 14 Nisan gösterisine çok büyük anlam yüklüyorlar.

Şener Eruygur insanları Ankara'da toplayacak, ötekiler de korkacak...

Bu tam bir ham hayal...

Kimse yumruğunu balyoz sanmasın.

28 Şubat denemesi bile eskidi. Filmin sonu başından okunuyor ve geriye tatsız bir seyir kalıyor.

Gündüz Aktan gibilerin payına ise sadece kariyeri harcamak düşüyor.

Ben Gündüz Aktan'ın, “Bu kadar öfke akla zarar” ya da “Keskin sirke küpüne zarar”” özdeyişlerini bildiğini sanırdım.