CHP'nin basın tarafından "çarşaf açılımı" adı verilen hareketini ilk ortaya çıktığında münferit bir olaymış gibi algılayanlar yanıldılar. Somut işaretler, bu partide yüzeysel bir "açılım"dan ziyade, daha derinlere inmeyi hedefleyen bir "değişim"in yaşandığı yönündedir.
Ve CHP'deki bu değişim, Türkiye'de dinci kimlik bölücülüğünün önüne geçilmesi adına da, siyasetin doğal tabanına oturtulması adına da olumlu... Selamlanması gereken bir gelişme...
Neo-AKP'lilerin görmediği
Ama kimi neo-AKP'liler, CHP lideri Deniz Baykal'ın geçmişteki güdük kalmış açılımlarını ve liberal olmayan yaklaşımlarını anımsatarak CHP'deki değişimi küçümsüyorlar. Bunlara göre CHP'de olanlar seçim fırsatçılığından başka bir şey değil.
Oysa ben başta Baykal olmak üzere CHP sözcülerinin tutum ve demeçlerine bakınca, "esas mesele"nin onlar tarafından çok iyi kavranmış olduğunu görüyorum.
Milliyet'in Ankara Temsilcisi Fikret Bila'nın geçen salı köşesinde yayımladığı söyleşisinde bakın Baykal ne diyor: "Bizim bu tavrımız örtünmeyi, türbanı siyasi simge olmaktan çıkarıyor. Artık sokakta gördüğünüz her başı örtülü kadın için 'Bu AKP'lidir' diyemezsiniz."
Baykal'ın aynı söyleşide ve TBMM grup toplantısında yaptığı tek parti dönemi eleştirisi de bir siyasi değişimin habercisidir.
Baykal'ın esas meseleyi kavrayışta sergilediği vizyon, seçim fırsatçılığını aşıyor.
Nedir esas mesele?
Öncelikle, türbanın siyasi simge olmaktan çıkarılmasıdır... Türbanın siyasi simge olmaktan çıkması, İslamcıların dindarlar üzerindeki siyasi tekelinin kırılmasının yolunu açacaktır. Bu da solda ve sağda siyasetin gerçek sınıfsal ve sosyal tabanına oturmasını sağlayacak dinamikleri tetikleyecektir.
Bu zincirleme reaksiyonun sonunda Türkiye'de siyaset 12 Eylül travmasının neden olduğu şizofreniyi (kişilik parçalanması) aşabilir ve nispeten istikrarlı bir bünyeye kavuşabilir.
Serseri oy, hormonlu iktidar
12 Eylül cuntası partileri kapattığından beri Türkiye'de yönünü ve mecrasını bulamamış, 1983'ten beri yöneldiği her partiyi vezir, terk ettiğini de rezil eden yüzde 20 ila 25'lik bir "serseri oy" kütlesi var...
ANAP'tan başlayarak, DYP ve SHP'yi, RP'yi ve ardından DSP'yi önce vezir, sonra rezil etti bu "serseri oylar". Hangi partiye aktılarsa, o parti "hormonlu domates" gibi şişti. Sonrası malum...
"Serseri oylar"ın vezir ettiği son parti AKP... "Hormon aşısı"yla şişen AKP'nin bünyemizdeki zararlı etkilerini bugün hep birlikte yaşıyoruz.
Hormonlu değil, "organik" iktidarlar için Türkiye'de siyaset doğal mecrasına oturmalıdır.
12 Eylül partileri kapattığı, solu ezdiği ve sendikaları etkisizleştirdiği için varoşlar dini cemaatlere ve onlarla iç içe siyaset yapan Milli Görüş'e kaldı. Onlar da, haklarını teslim etmeliyiz, mükemmele yakın örgütlülükleri sayesinde varoşlarla merkez arasında köprü rolünü iyi oynayıp, İslamcı kimlik siyaseti temelinde tabanlarını genişlettiler.
CHP 'öteki İstanbul'da
Sola oy veren varoşların siyasal İslam'a, büyük kent merkezlerindeki merkez sağ seçmenin de CHP'ye oy vermesi şeklinde ortaya çıkan şizofreninin kökeninde "hormon etkisi" kadar, merkezin, AKP iktidarında iyice ayrımcı ve bölücü bir hal alan bu kimlik siyasetinden tehdit algılamasının da büyük payı vardır.
AKP'nin kimlik siyasetinin etkisizleştirilmesi şart... Bunun yolu da "öteki İstanbul"un ve diğer büyük kent varoşlarının merkezde siyaset yapanlar tarafından önemsenmesinden geçiyor.
Ben de bu nedenle CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen'in, İstanbul'un muhafazakâr varoşu Sultanbeyli'de eski bir imamın partisi adına ilçe belediye başkan adayı gösterildiği toplantıda, "Sizi bugüne kadar göremediğimiz, sahip çıkamadığımız için bu yöneticilerin eline kaldınız. Bugüne kadar buraya gelemeyen yönetici arkadaşlarım adına özür diliyorum" demesini önemsiyorum.
Umarım mahcup olmam...
Kaynak: Milliyet