Her kritik olaydan sonra Deniz Baykal'da bir değişiklik olur mu diye merakla bekliyorum. Benimki belki de saflık. Aslında gönlüm bir etkili muhalefet partisi olarak CHP'nin ülkemizin demokratikleşmesinde rol oynamasını istiyorum. Böyle bir umudu korumak istiyorum.
'Kürt sorunu' gibi artık evrensel hale dönüşmüş bir sorunu tek başına hükümetin çözmesinin mümkün olmadığı bir gerçek. Etnik bir sorunu 'milliyetçi direnişi' aşarak demokratik bir çözüme ulaştırmak hiç bir zaman tek partinin altından kalkabileceği bir iş değil.
O nedenle sorunun çözümü için mutabakatlara gerek bulunuyor. 25 yıldır süren ve artık bir anlamda kangren haline gelmiş bir konuda 'milliyetçi ezberlerle' bir yerlere gidilemeyeceğinin artık görülmesi gerekiyor. Muhalefetin, sivil toplumun sürece katkıda bulunması şimdi eskisinden daha çok önem kazanmış durumda.
Bu duygularla Deniz Baykal'ın CHP'nin Meclis gurubunda yaptığı konuşmayı dinledim. Konuşmasının esasını Kuzey Irak'taki Kürt yönetimine ve DTP'ye ayırdı. Ona göre çözüm 'Kuzey Irak'ın yola getirilmesi'nden geçiyordu. Barzani'ye, Talabani'ye 'uygun bir dille' haddi bildirilmeliydi.
Konuşmasında ilginç bir noktaya temas etti. Baykal, bu saldırı olmasaydı Başbakan Kuzey Irak'a bir ziyaret planlıyordu dedi. CHP Genel Başkanı, Kuzey Irak'taki Kürt yönetimiyle ve Cumhurbaşkanı Talabani'yle hükümet arasında yumuşama ve işbirliğini geliştirme yönünde adımlar atıldığını eleştiren bir üslupla dile getirdi.
Baykal'ın dikkat çektiği nokta çok önemli.
Acaba bu saldırıları yapanlar, ya da yaptıranlar; Türkiye ile Irak yönetimi ve Kuzey Irak'taki Kürt yönetimi arasında son dönemde gelişmeye başlayan yeni ve olumlu ilişkileri mi hedef aldı? Barışçı adımların atılmasından memnun olmayanlar, çözümünü her iki tarafta engellemek isteyen güçler  yoksa bu konuda işbirliği mi yaptılar?
Baykal'ın ikinci dikkat çektiği nokta ise DTP'ye yönelikti. DTP'nin artık tutumunu değiştirmesi gerektiği ona göre 'şart' hale gelmişti. DTP'lilere bir an önce PKK için 'terör örgütü' dedirtmek için yeni bir hamle başlatılmasının işaretlerini verdi.
Kuzey Irak'a yapılan kara operasyonun ardından diye getirdi 'Neden oradan erken döndünüz?', 'İçeride parça bıraktınız' eleştirilerini yeniden hatırlattı. 'O zaman orada gereken yapılsaydı' bunlar olmazdı demeye getirdi. Bu sözlerle umudunu yeni yapılacak operasyonlara bağlamış gibi görünüyor.
Baykal'ın değerlendirmelerine bakıldığında, yeni bir şey söylediği öne sürülebilir mi? 'Kürt sorunu'nu bir toplumsal, bir siyasi sorun olarak görmek istemeyen geleneksel 'çözümsüzlük' siyasetinin ötesinde hiçbir şey söylememesi ilginç değil mi? Belki de şu anda oluşan duyarlı ortamdan, 'milliyetçi tepki'lerden, kendisi açısından yeni olanaklar doğabileceğini düşünüyor.
Türkiye'nin 'Kürt' siyaseti, sorunun sosyal ve siyasi boyutunu 'inkâr' temelinde yürüyüp gitti. Her gelen hükümet bu konuda bir şeyler yapabileceğini sandı. Ancak 'devlet' gerçeği, onların hesaplarını kısa sürede bozdu. Döndüler, geleneksel 'inkâr' siyasetinin parçası haline geldiler.
Benzer bir süreci AKP de yaşıyor. CHP lideri Baykal, onları 'sakın ha!..' diyerek, devletin kırmızı çizgilerini hatırlatma görevini yerine getiriyor...
Bu sorun, Baykal'ın dedikleriyle bir yola girseydi bugüne kadar girerdi. Baykal'ın sözlerinde, bu işi çözemeyen ve içinden çıkılmaz hale getiren siyasetlerin ötesinde yeni bir şey bulmak mümkün değil.
Çözüm için sivil alanda yeni inisiyatiflerin ortaya konması gerektiği bir zamandayız. Böyle bir ortamda muhalefetin yalnızca askeri önlemler üzerinde yoğunlaşması ne kadar hayata uygun, ne kadar gerçekçi, ne kadar çözüme yardımcı olacak düzeyde?
Yeni şeyler söylenecek zamanda, eskiyi tekrar etmek ne işe yarayacak?
Baykal bu tutumdan bir çözüm çıkacağına inanıyor mu?

 

Kaynak: Radikal