Geçen hafta yaşanan 'dinleme/dinlenme' krizi siyaset kültürümüz açısından son derece açıklayıcı öğeler taşıyor. Gerek tartışmanın üslubu gerekse bizzat olayın meydana gelişi olanca kabalığına rağmen kendimizi okumamız anlamında hayli açıklayıcı duruyor.
Dinleme olayını gerçekte kimin yaptığı, nasıl yaptığı sorusundan önce dinlenenlerin kimliği 'dinlenme'nin kendisinden daha dikkat çekici. 'Dinlenmiş olan/lar'ın temsil ettiği siyasal merkezi geçiştirerek gizli dinlemenin etik ve özel hayatın mahremiyeti tartışmasına geçmek bu anlamda yanıltıcı olacak demektir. Olayın aktörü ya da mağduru durumunda olanlar; CeHePe'nin genel sekreteri ile devletin bir valisi. Devletin valisi ile devletin daha doğrusu sistemin bekçisi misyonuna soyunan muhalefet partisinin üst düzey yöneticisinin buluştuğu mekan ise bu partinin genel merkezi. Her şeyden önce devletin bürokratı ile varlığını devlet misyonu ile anlamlandıran siyasi partinin yöneticisinin buluşmasının deşifre edilmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Fırtınanın kopuş nedeni aslında bu ilişkinin ortaya çıkmasıdır.
Her şeyi gözeten, denetleyen, herkes adına karar veren, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bize öğreten bir devlet zihniyetinin bir tür 'kutsal mahremiyet' alanına tecavüz edilmişlik söz konusu. Medyada kopan fırtınanın asıl nedeni bu olsa gerek.
Devletin, daha doğrusu statükonun bekası adına bir takım özgürlüklerin önünün açılmasına, devlet denetimini zaafa uğratmak gerekçesiyle karşı çıkan bir siyasi partinin dinlenmiş olması ironiyi de aşan bir durum ortaya çıkardı. Toplumun siyasete katılımını, statükonun toplum üzerinde kurduğu vesayeti gevşetecek her türlü teşebbüse karşı çıkan, gizli dinlenme dahil sistenim bekası adına denetim mekanizmalarının devamlılığından yana, halksız bir siyasetin temsilcisi olan bir partinin dinlenmeye muhatap olmasının ironik olması kadar, buna gösterilen tepki de devlet ve özgürlük alanlarının psikolojik sınırına ilişkin sivil refleksi ortaya sermiş bulunuyor. Dikkat edilecek olursa gösterilen tepki ilkesel olarak mahremiyet, özel hayata tecavüz, siyaseten rakip partiler arası gayrimeşru bilgi edinmeden çok CeHePe'nin dinlenmiş olmasına yönelikti. Çünkü dinlenme mağduru olan tuhaf biçimde statükoyu temsil eden taraflardı.
İlkesellikle pragmatizmin ayrıştığı nokta tam da burası. Her şeyi denetleme hakkını kendinde gören, toplumun vicdani meselelerine bile kelepçe vurmaktan çekinmeyen, açıkça kimin neye ve nasıl inanacağına karar verme yetkisini kendinde gören eski moda bir seçkinciliğin bir tür siyasi kriptosunun deşifre edilmiş olmasına duyulan tepkiydi bunca gürültü.
Bundan sonrası işin daha teknik yanıyla alakalı. CeHePe'nin rakip iktidar ama statükoyu temsil etmeyen parti tarafından dinlenip dinlenmediği değil bunun gündeme getirilmiş olması bile belli kesimlerin devlet üzerindeki denetiminin yani dokunulmaz ayrıcalıklarının tehdit altında olması anlamına gelir. Bu durum da son derece tedirgin edici. Zira toplumla arasına mesafe koyan, toplumsalı dışlayarak siyaset yapmayı yöntem belleyen bir partinin toplumdan gelecek tepkileri, halkın ne düşündüğünü önemsediğine dair siyasal etik kaygısı duymasına dair bir işaret yok önümüzde.
Diğer taraftan siyasi rakibi bile olsa mahremiyet çizgisini aşmaktan etik bir kaygı duymayan yayıncılıkla karşı karşıyayız. Her ne kadar bir siyasal partinin merkezinde, devletin bürokratıyla siyasi bir konuda da olsa konuşulanların isteyerek/istemeyerek (!) olsa bile dinlenerek yayınlanmış olması hakkında statükonun mağdurları olmakla yakınanlar ne düşünmektedirler?
Her şeyin ahlaki olmaktan çıkarılıp 'etik'leştirildiği bir ortamda profesyonellik adına verilecek bir meşruiyet Müslüman hassasiyetini de çürütecektir. Müslüman ahlakının beslendiği ilkelerden bağımsız bir etik anlayışına sığınılacaksa bu hayatı ve değer yargılarını parçalayan seküler/liberal bir ahlak anlayışını meşrulaştırmaya kapı aralayan bir durumdur. Bu yönüyle de son derece piyasa şartlarına uyarlanmış ahlak söz konusu demektir ki bunun vicdanı denetleyen devlet anlayışı yerine piyasayı koymak anlamına geleceğini hatırlatalım. Siyasal gürültü arasında bunları düşünmeyen kesimin ahlak savunusu da anlamsızlaşıyor.