Milli futbol takımımızın Hırvatistan karşısında aldığı unutulmaz galibiyetin sevinci çoğumuzun birinci konusu haline geldi. Millilerin ilk kez Avrupa şampiyonasında yarı finale yükselmiş olması, 2002'de Dünya Kupası'nda 3'üncü gelişimiz ardından önemli bir başarı. Umalım devamı gelsin.
Futbol üzerine bu kadar.
Gelelim, maçlar bittikten sonra bitmediğini göreceğimiz, yeniden kendimizi içinde bulacağımız diğer önemli konulara.
Taraf gazetesinde önceki gün yayımlanan ve Temmuz 2007'ye ait olduğu yazılan bir eylem planında, Genelkurmay'ın siyasi ve toplumsal hayatı kendi doğrultusunda yönlendirmek amacıyla yargı, medya, sivil toplum dahil, sivil hayata müdahalesinin öngörüldüğü öne sürülüyordu. Genelkurmay, Komuta Kademesi'nce onaylanmış böyle bir plan olmadığını açıkladı.
AK Parti aleyhine açılan kapatma davası devlet içinde bir kavgayı şahikasına doğru tırmandırıyor.
Hükümet yargı ile yeni sorunlar yaşadıkça, ya hükümet elemanları, ya da hükümet adına belki ondan özerk hareket eden (başka grup, belki cemaat aidiyeti olan) birimler, askeri bu kavganın doğrudan tarafı haline getirmek, çatışmanın özellikle yurtdışında bir asker-sivil çatışması olarak algılanmasını istiyorlar. Askerin itibarını yıpratmak çabası bunun bir parçası; ancak TSK'yı adeta bir siyasi partiymiş gibi gösteren çalışmalar da, doğrusu bu çabalara katkı veriyor.
Dünkü yazımda şu saptamayı yapmıştım:
* "Genelkurmay karargâhından, Komuta Katı'nın bilgisi dışında ve aleyhine giderek daha çok belge, ya da resmi belge haline gelmemiş evrak dışarıya çıkmaya başladı. Genelkurmay adeta kevgire dönmüş görüntüsü veriyor. İnsanın aklına, neticede ülke içi gelişmelere ait bu belgeler bu kadar kolay dışarı çıktığına göre, acaba ülke güvenliğine, terörizmle mücadeleye, hassas istihbarat üzerine belgelerin de bu kadar kolaylıkla çıkıp çıkmadığı sorusu, bu belgelerin rakip ülkelerin, örgütlerin eline geçip geçmediği sorusu takılıyor."
Bu yazı daha Radikal'de yayımlanmamışken tam da bu konu üzerine önemli bir gelişme oldu.
Genelkurmay Askeri Mahkemesi, Irak'ın kuzeyinde insansız uçaklarla kaydedilen 'anlık istihbarat' görüntülerinin Kanal-D'de yayınlanması üzerine yayın yasağı getirdi. Kayıtta, sınırın ötesinde bir grup PKK militanının toplandığı görülüyor. İsrail yapımı Heron insansız hava aracını kullanan operatör, kamera açısını değiştirip, sınırın beri yanındaki karakolu da gösteriyor. Yani bu istihbaratın Türkiye'nin elinde olduğu varsayılabilir. Ama haberden anlaşılan o karakolun basıldığı ve askerlerin şehit olduğu yönünde. Yayın yasağı getirilmesinin nedeni olarak ise 'sürmekte olan bir soruşturmaya' ve 'devletin güvenliğine ait belgelere ilişkin' olması gösterilmiş.
Bu kaydın devlet güvenlik birimleri içinden sızdırılması dışında kamuoyuna malolma ihtimali yok; bunu gazeteci olarak hepimiz biliyoruz. Kanal-D'nin eline geçen kayıt, Taraf'ın eline geçen belge işi habercilik olan kimin eline geçse yayımlardı; orada bir sorun yok. Sorun, Genelkurmay'ın bu çatışma ortamı ve kendisine açılan kampanya nedeniyle adeta kevgire dönmüş görüntüsü.
TSK'ya yönelik kampanyanın, TSK bünyesinde yer alan unsurların, emir-komuta zinciri dışına çıkarak, belki TSK dışındaki aidiyetlerinin etkisiyle Komuta Kademesi'ne karşı harekete geçtikleri izlenimi doğmaya başladı.
TSK bünyesinde bugüne kadar kimliklerini gizlemiş bazı subay, astsubayların, şimdi adeta intihar bombacıları gibi ellerine geçen her belgeyi, mesleki geleceklerini yakıp, yargılanmayı göze alarak patlattıkları anlaşılabiliyor. Bunun sonuçlarını önümüzdeki Yüksek Askeri Şûra toplantısı sonunda yüksek sayıda tasfiye olarak görmek de mümkün. Ama şu ana dek Genelkurmay'ın bu istihbarat ve yıpratma savaşına kendini layıkıyla koruyacak karşılık verdiği yolunda soru işaretleri oluşmaya başladı.
Genelkurmay'ın istihbarat ve istihbarata karşı koyma birimlerini, sivil toplum ve medya çalışmasından çok, ulusal güvenlik açısından da önemli olan bina ve gizli belge güvenliğine odaklamalarında yarar var.
Askerin siyasete karışmaması demokratik işleyiş açısından ne kadar gerekliyse, askerin ulusal güvenlik açıklarını kapatması da demokrasi açısından o kadar elzem çünkü. Şeffaflığı, skandallarla değil demokratik denetim mekanizmalarıyla sağlamamız gerekiyor.
Demokrasiyi işletmek de, ulusal güvenlik de hepimizi ilgilendiriyor.
Kaynak: Radikal