"Cumhuriyet, Kültür ve Müzik" konulu açık oturumda Hürriyet başyazarının sarf ettiği şu söze bakın:
"Süleyman Demirel'in 9'uncu Senfoniyi dinlemesi için 28 Şubat olayını yaşamaya mecbur kaldık…"
Bu nasıl laf hay Allah?! Sayın başyazar ne demeye çalışıyor?
Memleketin onca zaman kaybetmesi…
Bankaların hortumlanması…
Akıl almaz yolsuzluklar…
Ve Sincan'da yürüyen o tanklar…
Velhasıl-ı kelam, o rezil post modern darbe, Demirel, Beethoven dinlesin diye mi yapılmış yani?
Abdullah Papur dinlemek, Demirel'in neyine yetmiyordu?
Bu nasıl inatçı, bu nasıl vicdansız darbe yahu!
Demirel'in, Beethoven dinlemesi için bunca çileye değer miydi? Üstelik, Beethoven dinlemek Demirel için çile iken.
Ulan sağır Beethoven, ulan Allahsız 9'uncu Senfoni ne istedin bizim garip, fukara demokrasimizden!
Yok, yok, bu işte bi iş var.
Yaşını başını almış, koskoca başyazar sen kalk 28 Şubat'ı…
Vay akılsız başım, nasıl da aklıma gelmedi! Besbelli ki; işi gücü bırakmış, uluorta bizi sarakaya almak istiyor. Tabii ya…
Aklınca bir adet 'aforizma' döktürmüş adamcağız, belli ki şaka yapmış, bu kadar dellenecek ne var?
Şuncacık şeyi de anlamadıktan sonra…
Ama…
Adam ciddi, ciddi böyle söylüyor yahu!
İnanmıyor musunuz?
İyi o zaman, şu lakırdıları okuyun bakalım; 'şaka' falan yapıyor diyecek misiniz hâlâ?
"9'uncu Senfoniyi bir kere ve sadece o zaman, o konjoktürde dinleyen bir Süleyman Demirel, bir Turgut Özal, Celal Bayar, Adnan Menderes, Cevdet Sunay hepsini sayayım size. İktidar koltuğuna oturmuş bugünküler dahil. Bu Cumhuriyeti zamanında kurmuş, halkın geleceği için, bu ulusun çağdaş uygarlıkla bütünleşmesi için, tayin edilen temel politikalarla uyumlu bir anlayış sahibi iktidar mensubu ben hala göremedim. Bu bizi şu noktaya getiriyor. Biz 1950'den bu yana bir karşı devrim sürecini yaşıyoruz…"
Yaa, işte böyle…
Değerli başyazar, 1950'den beri karşı devrim yaşamamızı, 9'uncu Senfoni dinlenmemesine bağlamış. Halbuki "halkın geleceği için, bu ulusun çağdaş uygarlıkla bütünleşmesi için" bu şartmış.
Klasik Batı Müziğini sembol olarak ele aldığını daha önceki bir yazısından da biliyoruz.
Hani, Sayın Gül'ün cumhurbaşkanı olmasına muhalefet etme sadedinde, onun hangi müziğin icrasını isteyeceğinden "Yüce Türk Milletinin emin olmadığını" dillendirmişti.
Maazallah, ya Mozart yerine Hacı Arif Bey; Beethoven yerine Itri'yi tercih ederse Yüce Türk Milleti ne yapar, çağdaş uygarlık seviyesine nasıl ulaşırdı?!
Semboller üzerinden gidersek, Dede Efendi, Abdulkadir Meragı, Zekai Dede, Münir Nurettin dinleyince karşı devrimci; Ravel, Bach, Schumann, Chopin, Vivaldi dinleyince devrimci oluyorsun…
Başyazarın işte böyle güzel, böyle sevilesi "devrim" ve "karşı devrim" algısı var. Ne diyelim, sağlık olsun.
"Uygarlık yolunda" bayağı iyi gidiyor. Allah nazarlardan saklasın.
Gelgelelim, mezkur açık oturumda, "Halk evlerinin kapatılması Türkiye'yi en az 50 yıl geriye götüren bir darbedir." dediğine göre, "çağdaş uygarlığa" en az 50 yıl geriden baktığı kesin.
Ha gayret bakalım; bu yolda, millet iradesine, "ıvır zıvır şeyler" diyebilen mütekait başsavcı kadar cesaret gösterecek mi?
Yani, günün birinde, açık seçik bir şekilde, "Demokrasi de, insan hakları da karşı devrimdir!.." diyebilecek mi?
Aslında bu onun için pek zor olmasa gerek.
Ne de olsa, yeri geldiğinde siyaseti darağacıyla tehdit eden, "Alçakları tanıyalım" şeklinde andıç nakliyeciliği yapan hayli enteresan 'birikimi' var.
Merakla bekliyoruz.
Kaynak: Yeni Şafak