Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin yalnız Ermenistan ile ilişkilerin düzelmesini değil, Türklerle Ermenilerin gerçek bir barış yaşamasını istediğini, bu amaçla Ermeni diasporasıyla temasa geçmek istediklerini açıkladı.

Davutoğlu, “Diasporadaki makul Ermenilerle temasa geçmek istiyoruz. Ve bu noktada bütün Ermenileri tek bir kategoride, tek taraflı yaklaşan bir kitle olarak göremememiz lazım. Belki de daha köklü bir barış dönemi önümüzde duruyor” dedi.
Davutoğlu bu açıklamaları 24 Mart akşamı Fikret Bila ile birlikte CNN Türk için hazırladığımız Ankara Kulisi programında yaptı.

Davutoğlu’nun sözleri tam olarak şöyle:
* İşin psikolojik boyutu var, hukuki boyutu var -uluslararası hukuk ve protokollerle ilgili, siyasi ve tarihi boyutu var. Bu tarihi ve psikolojik boyutu birlikte değerlendirdiğimizde bence en önemli mesele, gerçekten Türkler ve Ermeniler gerçek bir barış dönemini başlatacaklarsa bariyerleri aşmaları lazım. On asıra yakın, Malazgirt’e kadar giden bir birliktelik var. (Ondokuzuncu yüzyılda) Son çeyrek asıra kadar olan ilişki çok barışçıl bir ilişki. Burada en önemli şey, hukuki ve siyasi tedbirleri ne kadar  alırsanız alın, psikolojik olarak o bariyerleri aşmak.

Adil hafıza, kilit kavram
* Eğer o gün (Protokollerin imzalandığı 10 Ekim 2009 günü-MY) Sayın Edward Nalbantyan kabul etmiş olsaydı, bir konuşma hazırlamıştım protokolleri hazırladıktan sonrası için... O konuşmayı bir tek kavram üzerine oturtmuştum: Adil hafıza... Kilit kavram bu. Yani bütün o tarihe tek taraflı bir hafıza ile bakmamak. Biz Ermenilerin neler yaşadığını neler hissettiğini, daha sonra neler yaşadıklarını anlamak icin empati yapmalıyız; ama onlar da bizim hafızamıza saygı göstermeliler, kendi hafızalarına saygı beklerken. Tek taraflı bir hafıza kurmamalıyız. 

* Onlar için 1915 yılı bir tehcir yılı olabilir. Bizim için aynı zamanda bir Çanakkale’dir. Bizim için Sarıkamış’tır. Çanakkale’yi özellikle vurguladım. Yani bütünüyle bir milletin kendisinin kalbini ve varoluşunu ekseni olarak gördüğü... Sadece Çanakkale’yi değil, İstanbul’u savunuyorlardı.

* Varoluş mücadelesi yürüten bir ülkeden bahsediyoruz. O cephede sadece Türkler yok. Balkanlardan gelenler var, Irak’ın değişik bölgelerinden, Filistinlerden, Kafkaslardan... Hatta Hıristiyan vatandaşlarımız ve Ermeniler de var. Böylesine bir mücadele bir imparatorluğun çözülme döneminde yaşanan olaylar, Yemen’de, Galiçya’da, Sarıkamış’ta, bütün bu cephelerde gerçek bir travma yaşanıyor. 

* Sadece Çanakkale’de yaşanmıyor, ondan önce bir Balkan faciası yaşanmış. 1911 ile 1913 yılları arasında Balkanlardan o kadar yoğun bir göç yaşanmamış olsa, topraklarına bu kadar sıkı sıkıya sarılmak zorunda kalmamış olsaydı, acaba bu travmalar bu yoğunlukta yaşanır mıydı? 

Samimi gayret, diasporayla temas
* Hukuki ve siyasi tedbirleri almak hükümetin, yani bizim görevimizdir. Bunun yanında aydınlarımızla, üniversitelerimizle, sivil toplum kuruluşlarımızla bence çok ciddi ve gerçekten samimi bir gayretin içinde olmamız lazım. Onun için biz sadece Ermenistan ile ilişkileri düzeltmek istemiyoruz. Aynı zamanda diaspora ile, diasporadaki makul Ermenilerle de temasa geçmek istiyoruz. Ve bu noktada bütün Ermenileri tek bir kategoride, tek taraflı yaklaşan bir kitle olarak görmememiz lazım. Bunu çok iyi anlayalım. Diyalog kurabileceğimiz Ermeni toplulukları olacaktır.

* Hrant Dink’in vefatından sonra diasporadan da gelen, cenazeye katılan diasporanın bir çok öncü isimlerin, bir çok açıklamalarında Türkiye’yi tanımaktan, Türk halkının Hrant Dink’e sahip çıkmasından duydukları hissiyatı ifade ettiklerine ben bizzat şahit oldum. Kafalar, zihinlerdeki imajları değiştirmemiz lazım. Bunun için ben gerçekten zamanın geçtiği kanaatinde de değilim. Eğer aydınlar, siyasetçiler üzerlerine düşenleri yaparsa, yeni ve belki de daha köklü bir barış dönemi önümüzde duruyor.

* Ama bu olmazsa, bu statükodan beslenen, yani diasporanın oluşturduğu sektörden rant sağlayan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin donmuş olmasından rant sağlayan kesimler öne çıkarsa tabii ki barış sağlamak zor olur. Bizim şimdi sabırla öfkelenmeden ve milli onurumuza sahip çıkarak, bizim acılarımıza da saygı gösterilmesini bekleyerek, hiçbir tarih bilgisine sahip olmayan, sadece bir kaç lobinin desteğini almak üzere şu veya bu yönde oy kullanan komite üyelerinin tutumlarına mahkum olmadan, onların tavırlarını kabul edilebilir görmeden bunu yapmamız lazım. 
* Ben bu noktada iyimser düşünüyorum. Ancak vizyon sahibi olanlar geleceği inşaa edebilirler. Korkuları, tehditleri çok kolay kurarız. Önemli olan barışı kurmak.

Diaspora mesajının anlamı
Davutoğlu’nun açıklaması, Türkiye’nin Ermeni soykırım iddialarını uluslararası yargıya taşıyıp taşımadığı günlerde ayrı bir anlam taşıyor.
 

Ondokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başında Rusya ile yaşanan savaşlar döneminde meydana gelen katliamlar ardından  Andaolu’dan kaçan Ermeni nüfustan oluşan diaspora, özellikle ABD ve Fransa’da siyaseten çok etkin. 1915 olaylarının değişik ülke parlamentolarınca soykırım ilan edilmesinde etkili olan diaspora Ermenileri, şimdiye dek Ankara tarafından Türkiye’nin batıyla ilişkilerini baltalayan ve Ermenistan’la ilişkilerin gelişmesini istemeyen yekpare bir blok olarak görülüyordu. Davutoğlu’nun bu açıklaması o nedenle ‘diaspora açılımı’ olarak adlandırılmayı hakedecek siyasi önem taşıyor.

Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Serkisyan’ın, işgal altındaki Azerbaycan topraklarının bir kısmından çekilmeye başlayabilecekleri açıklamasını yaptığı sırada Ankara’dan verilen bu güçlü mesaj, Türkiye ile ABD arasında 24 Nisan yaklaştıkça artan Ermeni tasarısı gerilimini de olumlu etkileyebilir.

Kaynak: Radikal