Cumhurbaşkanını Ak Parti ağırlıklı Meclis seçecek ve muhtemelen Cumhurbaşkanı bu partiden olacak. Değişik ihtimaller tartışılıyor.Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı, düşük profilli adayın cumhurbaşkanlığı, ya da sürpriz aday...Şu veya bu Cumhurbaşkanı olabilir. Bu konuda şu anda söylenecek şeyler sınırlı. Ama geleceğe dönük bazı problemli alanlardan bahsedilebilir, diye düşünüyorum. ***Bir problemli alan, düşük profilli cumhurbaşkanı söz konusu olduğunda oluşabilir; şöyle ki:-Hükümetten gelecek her belgeyi imzalayacak bir Cumhurbaşkanının, kısa süre içinde geçmişte tedavüle giren bir jargonla ?Çankaya noteri? diye nitelenmesi işten bile değildir. Böyle, Hükümet güdümlü bir cumhurbaşkanının ise, makamı yıpratacağı ve tepkilere yol açacağı açıktır. ***Burada başka bir problem, düşük profilli diye daha baştan damgalanan bir kişinin, Cumhurbaşkanlığı adına supab görevi yapıp yapmaması noktasında oluşuyor. ?Cumhurbaşkanı supab görevi ifa etmeli mi?? diye bir soru akla gelebilir. Ak Parti cenahı, ana muhalefet gibi çalışan Sezer'in ?frenler?inden bir hayli rahatsız olmuştur. Taban da, çok hayati bazı talepleri engellendiği için ?frenler?e peşin tavırlıdır. Ama frensizlik çok iyi midir, dendiğinde, ben, buna Ak Parti'nin bile ?Evet? diyeceğini sanmıyorum. Nitekim, Sezer, pek çok tayin kararnamesini belki 28 Şubat dosyalarına dayanarak geri çevirmiş ve haklı tepkilere muhatap olmuştur ama, bazı vetolarda da isabet kaydettiği bilinmektedir. Aynı şekilde, Meclis'ten geçen bazı tasarı ve tekliflerde haklı eleştirilere uğramıştır ama, bazı vetolarının isabetli olduğu da, yine iktidarın kabulleri arasındadır. Elhasıl, fren ilke olarak yanlış değildir. Bir başka açıdan, bir başka nabzı dikkate alarak devreye giren sağlıklı bir fren sistemi iktidarın sağlıklı bir noktada durmasını temin edebilir. ***İkinci bir problemli alan, hükümeti gölgeleyecek başat karakterli bir Cumhurbaşkanı durumunda ortaya çıkacaktır. -Fiili bir başkanlık sisteminden söz ediyoruz. Özal döneminde bu, Akbulut'un başbakanlığı ile örneklendi. Akbulut karikatürlere konu oldu. Mevcut sistem içinde Cumhurbaşkanının önemli yetkileri bulunuyor ama, gene de ağırlıklı icrai rol Başbakan'a aittir. Dolayısıyla, hiçbir Başbakan'ın, siyasi yol arkadaşlığı ne kadar sıkı olursa olsun gölgelenmeyi kabul etmeyeceği düşünülebilir. En azından muhalefet ve medya buna imkan vermeyecektir.Böyle bir durum, hem Cumhurbaşkanı için hem Başbakan için bir tür yumuşak karın olacak ve muhalefet ve medya oradan çalışacaktır. Kısa süre içinde Başbakan'ın bağımsızlık söylemlerinin devreye girmemesi, karşıt demeçlerle ilişkilerin kızışmaması mümkün değildir. Burada bir başka önemli problem, Ak Parti'nin genel başkanını Cumhurbaşkanlığına göndermesi noktasında ortaya çıkabilir. Çünkü bu durumda hükümet gibi parti çde yeniden yapılanmak zorunda kalacaktır. Sorun şu:Hükümet ve partinin yeniden yapılanmasında ?Tasfiye? ve ?Yeniden kadrolaşma? iddiaları ortaya çıkacak mıdır? ?Tayyibin adamı - Falancanın adamı? gibi bir tartışma... Biri tasfiye ediliyor, diğeri onun yerine geçiyor... Ankara'da böyle oluyor, taşrada böyle oluyor... mu? Bugüne kadar izlediklerimden yola çıkarak, ben siyasetin çok zor bir alan olduğunu düşünüyorum. İnsanlar deyim yerindeyse babalarının cesedi üzerine basıp yukarı doğru tırmanmaya çalışıyor. Ak Partide kardeşlik, dava arkadaşlığı, ahde vefa vs.. nasıl işler, bilmem. Ama her halükarda işlerin kolay olmayacağını söylemek mümkün. ***Ben, Cumhurbaşkanlığı tartışmalarında en belirleyici olayın, AK Parti'nin iç insicamı ? insicamsızlığı olduğunu söyleyip duruyorum. İç insicamını koruyamayacak bir Ak Parti'nin yukarıya Cumhurbaşkanı göndermesi çok da fonksiyonel sonuçlar doğurmayacaktır.