Doğu Çin Denizindeki adalar üzerinde ihtilafın tırmandığını anan The Economist “Çin ve Japonya’nın savaşa sürüklendiğine” dair geçen hafta uyardı bulundu. Bu değerlendirme biraz fazla alarmcı ancak yaşanan gerilimler, Çin’i “kuşatma” politikası için bastıran bazı Amerikalı analistleri gayrete getirdi.
Çin’i son ziyaretim sırasında bu tür bir politikanın hâlihazırda yürürlükte olduğuna ve Başkan Obama’nın Asya’ya eksen değiştirmesinin merkezi amacının kuşatma olduğuna inanan Çinli yetkililerin sayısı dikkatimi çekti. Uluslararası İlişkiler Profesörü Jin Canrong “ABD hiçbir şey elde etmedi. Sadece Çin’in rahatını kaçırdı. Çin kuşatılamaz” diyordu.
Kuşatma farklı bir dönem için tasarlanmıştı ve Amerika’nın şu an teşebbüs ettiği veya teşebbüs etmesi gereken bu değildir. Kuşatma, Soğuk Savaşın başlarında, Sovyetlerin ekonomik tecridini ve Nato gibi müttefiklerin Moskova’yı askeri genişlemeden caydırmasını amaçlamıştır. Bu doktrin daha sonra, kuşatma fikrinin babası George F.Kennan’ı üzecek şekilde, Vietnam Savaşının tırmanmasının ardındaki “domino etkisi” teorisine kapıları açacaktır.
Soğuk Savaş kuşatmasında sıfır ticaret ve çok az sosyal temas vardı. Fakat bugün Çin, o zamanın Sovyetler Birliği değil. Küresel hegemonya arayışında değildir ve ABD’nin Çin’le devasa bir ticareti olduğu gibi muazzam bir öğrenci ve turist mübadelesi de vardır.
1994’te Clinton yönetimi devrinde, Pentagon’un Doğu Asya stratejisi üzerinde çalışırken kuşatma fikrini iki sebepten dolayı reddetmiştik. Eğer Çin’e düşmanmış gibi muamele edersek, gelecekteki bir düşmanı garantilemiş olurduk. Çin’e dost gibi davranırsak, daha barışçıl bir gelecek ihtimaline kapıları açık tutmuş olacaktık.
Ronald Reagan’ın “güven ama doğrula” stratejisine benzer bir “bütünleştir ama çevrele” stratejisi belirledik. Amerika, Çin’in Dünya Ticaret Örgütü üyeliğini destekledi; Çin mallarını ve Çinli ziyaretçileri kabul etti. Fakat 1996 bildirisi, II.Dünya savaşı sonrası ABD-Japonya güvenlik antlaşmasının istikrarlı ve müreffeh bir Doğu Asya’nın temeli olduğunu tekrar teyid etti. Başkan Clinton, Çin’in yükselişini dengelemek için Hindistan’la ilişkileri iyileştirmeye de başladı.
Bu strateji, partilerüstü destek gördü. Başkan George W.Bush, Hindistan’la ilişkileri iyileştirmeyi sürdürdü ve Çin’le ekonomik ilişkileri derinleştirdi. Dışişleri Bakan yardımcısı Robert B.Zoellick, “sorumlu bir hissedar” olarak Çin’in yükselişini Amerika’nın kabul edeceğini açıklığa kavuşturdu.
Obama’nın Asya’ya doğru “dengeleme” hareketi donanma kaynaklarının Pasifik’e kaydırılmasını ihtiva ediyor ama insan hakları ve diplomatik inisiyatifleri de içermektedir. Ulusal Güvenlik Danışmanı Thomas E.Donilon’un Kasım ayında belirttiği gibi Amerika-Çin ilişkileri “işbirliği ve rekabet” öğelerinin her ikisini birden barındırmaktadır.
Asya yekpâre değildir ve Asya’daki iç güç dengesi, stratejimizin anahtarı olmalıdır. Japonya, Hindistan, Vietnam ve diğer ülkeler Çin’in kendilerine hükmetmesini istemiyorlar ve bölgedeki Amerikan varlığını memnuniyetle karşılıyorlar. Çin “yumuşak gücünü” başarıyla geliştirip müttefikleri cezbedemediği takdirde “sert” askeri ve ekonomik güç olarak yükselişinin komşularını (Çin’i dengelemek için yekvücut olacaklardır) korkutması muhtemeldir.
Kaydadeğer bir Amerikan askeri ve ekonomik varlığı, Asya’daki güç dengesinin korunmasına ve Çin’i işbirliğine güdüleyen bir muhit şekillendirmeye yardım edecektir. 2008-2009 mâli krizinden sonra bazı Çinliler Amerika’nın kalıcı çöküş içinde olduğu, bunun yeni fırsatlar sunduğu inancına kapıldılar. Sonuç, Çin’in Japonya, Güney Kore, Vietnam ve Filipinlerle ilişkilerinin kötüleşmesi oldu. Çin’i ancak Çin’in kuşatabileceğini teyid eden yanlış bir adımdı.
Fakat Amerika’nın Asya’ya dengeleyici hareketi saldırgan olmamalıdır. Kennan’ın aşırı askerileşmeye karşı uyarılarına kulak asmalıyız ve Çin’in çembere alınma yahut tehlikede olma hissine kapılmamasını sağlamalıyız. Dünyanın ikinci büyük ekonomisinin iklim değişikliği, bulaşıcı hastalıklar, siber terör, nükleer silahların yayılması gibi meselelerde işbirliğinden kazanacağı çok şey var.
Çin’in Ortadoğu enerjisine daha bir bağımlı hale gelmesiyle birlikte, gemilerin serbest geçişini garantiye almak amacıyla denizcilik düzenlemelerini tartışmalıyız; Pasifik’teki donanma tatbikatlarına Çin’i de dâhil etmeliyiz. Çin’in doğalgaz gibi kendi enerji kaynaklarını geliştirmesine yardım etmeli; Çin ve Japonya’yı 2008’deki denizde doğalgaz arama planlarını canlandırmaya teşvik etmeliyiz. Çin, belirli standartları karşıladığı takdirde, Pasifik kuşağında bir serbest ticaret anlaşması teklifine, Trans-Pasifik Ortaklığı müzakerelerine, katılabileceğini açık etmeliyiz.
Basitçe, kuşatma, Çin’in yükselişiyle baş etme amacına uygun bir politika aracı değildir. Güç, bir kimsenin istediği neticeleri alabilme kabiliyetidir ve başkalarına karşı değil, başkalarıyla birlikte hareket ettiğimizde Amerika’nın gücü daha büyüktür.
Kaynak: New York Times
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın