Britanya’da Muhafazakâr Parti’nin seçim manifestosunda gündem yine iyimserlikten ışıl ışıl parlıyordu. ‘Kemer sıkma çağı’ndan bahsetmek yasaktı, David Cameron iktidarın vatandaşlara verileceği ve merkezden nakit gelmese de kamu hizmetlerinin iyileşeceği bir Britanya vizyonundan bahsetti. İyimser, ama inandırıcı mı?
Muhafazakâr Parti’nin lideri, İşçi Partisi’nin kamu hizmetlerine devletçi yaklaşımını eleştirdi. Sunduğu alternatif, isteyen ebeveynlerin okul kurmasına izin vermek, kamu çalışanlarının kooperatiflerini teşvik etmek ve seçilmiş emniyet müdürlerini devreye sokmak. Bunlar devrim niteliği taşıyor. Fakat manifesto, gücü devretmeye yönelik bu cesur deneyin ters gitmesi ihtimaline karşı alınacak önlemlerden bahsetmiyor.
Parti, bunların yeni yöntemler olması nedeniyle şimdiden nihai planlar beklemenin gerçekçi olmadığını söylüyor. Fakat bu muazzam deney için yetki isteyen Muhafazakârlar halkın güvenini hak ediyor mu? Cevap, devletin rolüne bakış açılarının ne derece sağlam olduğunda yatıyor.
Cameron kamu hizmetlerinde girişimciliği yok eden çok fazla merkezi reçete olduğunu savunmakta haklı. Fakat Muhafazakârların, devletin kendisine açıkça ihtiyaç duyulan alanlara el atmasından ideolojik anlamda hâlâ nefret ettiğine dair kaygı verici işaretler var. Devletin finans sektörüne müdahalesi büyük bir ekonomik felaketi önlediyse de, Muhafazakârlar bunu ideolojik açıdan hazmetmekte zorlandı.
Muhafazakârların makroekonomik savları son yıllarda pek etkileyici değildi. Neticede Muhafazakârlar da İşçi Partisi gibi hangi harcamalardan kısılacağı konusunda muallakta kalıyor.
Cameron partisinin yoksulluğu azaltma azminde olduğunu iddia ediyor. Oysa veraset vergisi eşiğini 1 milyon sterline çıkarma vaadi, zenginlerin servetlerini nesiller boyu aktarmasına yardımcı olarak eşitsizliği artıracak. Manifestoları, gururla Britanya’nın ‘AB meselelerinde büyük rol oynadığını’ iddia ediyor. Oysa Cameron partisini ana akım merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nden çıkararak Muhafazakârları kıtada marjinalleşme yoluna sokmuş oldu.
Göçmen politikasına gelince, AB dışından gelen göçmen sayısına keyfi sınır getirmekten daha devletçi dayatma ne olabilir? İyimser mesajlarına rağmen Cameron partisinin etrafındaki şüphe bulutlarını dağıtmalı. (Başyazı, 14 Nisan 2010)
Kaynak: Radikal