Az para verip çok çalıştıran işyerleri mevcut çünkü fakir ülkelerdeki işçiler, aynı işi yapmak için gelişmiş yahut sanayi sonrası toplumdaki muadilleriden daha düşük maaş alyorlar. Kurumsal yatırımcılar ürünlerini ucuza imal ettiriyor ve kendi markalarıyla yüksek fiyata satıyorlar.
Çağrı merkezleri de bu ilke üzerinde işliyor. Mevcutlar çünkü iletişim alanında yaşanan hızlı gelişmeler özellikle de telefon ve internetin hızlı gelişimi, hiçbir gecikme olmaksızın küre çapında iletişim kurulmasını mümkün kılıyor. Çağrı merkezlerini var kılan ve sayılarını artıran şey, kurumsal devlerin kârlarını azamileştirmelerine verdiği katkıdır. Çağrı merkezi çalışanlarının maaşları ABD ve Avrupa'da daha yüksek olduğundan dolayı, müteşebbislerin Asya'da düşük maaşla çalışan istihdam etmesi çok daha ucuza geliyor.
Çağrı merkezleri iki fonksiyon icra ediyor: Yurtdışından çağrı alıyor, batılı tüketicilere servis sağlıyor veya batı ülkelerindeki müşterileri arıyor ve onlara ürün ve hizmet satıyor. Pakistan'daki çağrı merkezi çalışanlarına Müşteri Hizmetleri Temsilcisi deniliyor. Günlük çalışmaları sırasında yabancılarla telefonda iletişim kurarken Amerikan ve İngiliz aksanını benimsemeye çalışıyorlar.
Çağrı merkezlerinin çoğunun Amerika'yla iş anlaşmaları var. Açıktır ki Amerikan aksanı, tüm çağrı merkezleri çalışanları için dilsel sermayedir zira Pakistan'daki akranlarının erişebildiğinden çok daha yüksek maaşlarla pazarda satılabilir.
Durum, insanların "telaffuz" dersleri - yahut Hindistan'da bir zamanlar Oxbridge denilen şeyi - almak istediği Britinya sömürgeciliği günlerini aratmıyor. Münasip bir şekilde "esmer sahip" deniliyordu onlara. İtalyan filozof ve siyasi teorisyen Antonio Gramsci'ye göre egemen grupların gönüllü olarak [öteki] egemen grupların kaidelerine, değerlerine, tatlarına, kültürel ve dilsel üstünlüklerine verdikleri bir yanıttı bu.
Dil ideolojisi, bazı dillerin ve aksanların diğerlerine üstün olduğuna inanmamızı ister. Tutumumuzu belirler bu ve çağrı merkezlerindeki dil politikaları ve dil uygulamaları bu bağlamda anlaşılmalıdır.
Evvela, bir grup genç, İngilizce'nin yabancı aksanını edinir, ki buna "aksanın nötralizasyonu" derler. Tüm çağrı merkezlerinde, birkaç haftadan üç aya kadar aksan nötralizasyonu dersi verdiği iddiasında bulunan eğitmenlerin ilanları vardır. Çağrıların alındığı ve çağrıların yapıldığı merkezde "yalnızca İngilizce" politikasının geçerli olduğunu duyuran uyarılar bulunur.
İkinci olarak, çalışanlar yabancı isimler kullanmalıdır ve bulundukları mahali ifşa etmemelidirler. Mülakat yaptığım kişilerden hiçbirinin çağrı merkezlerinde Urduca veya diğer Pakistan dillerinden birinde konuşma yasağında bir sorun görmediğini veya hiç kimsenin gerçek isimlerini ve mahallerini saklamaktan şikayetçi olmadığını fark ettim.
Bu tür uygulamaların ardındaki dil ideolojisi, toplumun geri kalanındaki İngilizce'nin altkümesidir. İngiliz-Amerikan aksanına, Pakistan'daki tüm İngilizce aksanlarını dışlayacak şekilde değer verilmektedir. Çağrı merkezi çalışanlarını diğer İngilizce konuşanlardan soğutmakta/yabancılaştırmaktadır bu. Diğer İngilizce konuşanlar için bunun önemli bir mesele olmayabileceği gerçeği büyük bir mesafeyle sonuçlanmaktadır.
Bununla birlikte, çağrı merkezlerinin sayısı öylesine az ki, oralarda çalışanların düşünceleri toplumu bir bütün olarak etkilemiyor. Dil ideolojilerini başkalarına dayatamıyorlar. Kendi kendilerine sadece tepeden bakabiliyorlar.
Çağrı merkezleri genelde modern, cam ve metalle parıldayan, modern mobilyalar ve yeterli aydınlatmanın olduğu binalarda bulunuyor. Güvenlik sıkıdır ve müşteri temsilcisine erişim yöneticiler ve diğer idâri kadroların denetimindedir. Çağrı merkezleri, Amerika'daki hayatın bir kopyası veya gölgesidir. Işıklar geceyi gündüze çevirir – ABD ve İngiltere'deki güne. Duvarda dört adet saat bulunur, Amerika'daki dört saat dilimini gösterir. Gençler T-Şört ve jeans giyer ve Amerikan aksanıyla konuşur; bazı hallerde bunun yapay bir aksan olduğu sırıtır.
Vücut dilleri de Amerikalıların vücut dili gibidir. Taklid ederler. Atmosfere sahte Amerikalılık hâkimdir; birbirlerine takma adlarla hitap ederler, "hi", "bye" diyerek selamlarlar. Kimliklerinin yönetilmekte olduğu fikrine karşı bir direniş görmedim ve esasen telaffuz ve takma adlarla yabancı bir kimliği temsil etmeyi kendileri seçiyorlar.
Dünyada az para verip çok çalıştıran diğer iş yerleri gibi (sweatshops) Pakistan'daki çağrı merkezleri de küreselleşmiş kapitalist piyasa uygulamalarının ve onların altında yatan ideolojinin uzandığı yeni alanlardan biri.
Hememonik merkezdeki (Amerika) dile, aksana, isimlere, mahale ve kimliklere para karşılığında değer verilen bir görsel gerçeklik yaratıyorlar. Bununla birlikte, bu süreç, batı hemenonyasının söylemlerine ve bir kimsenin kendi kültürel gerçekliğine yabancılaşmasına zımnen muvafakat ediyor.
Çalışanlar, çalışma, iş ve fırsat felsefesini öylesine kabul ediyorlar ki öncekinden daha etkili yollarla sömürgeleştirildiklerini fark etmiyorlar.
Etkinlik ve standartlaşma, öznelikleri eksiltiliyor ve hatta zamanları bile sömürgeleştirilip tersine çevriliyor. Çoğu bunu sömürgecilik olarak kabul ederken, küresel sermayeyi desteklemekte ve kendilerini yekpâreleştiren ve batılılaştıran, serbest pazarın tüm dünyada genişlemesiyle imtiyaz elde eden ideolojinin temsilcileri olarak görmektedirler.
Kendi kültürlerine yabancılaşmalarına rağmen kendilerini kimliklerinden soyup çıkararak ebedi sürgünde yaşayan küresel işgücünün bir parçasını teşkil etmektedirler yine de. Bu nevi bir işgücünün varlığı, batılı (Amerikan) şeylere "normal" işareti atmakta ve dolayısıyla da varlığının tabiî şartı olarak kapitalizmi meşrulaştırmaktadır.
Kaynak: Dawn
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı