Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın değişik nedenlerden dolayı sık sık ertelenen Bağdat ziyareti yoğun güvenlik tedbirleri altında dün ansızın gerçekleşmişti.  
  
Hükümet söz konusu geziyle birlikte iç gündemin yoğunluğuna rağmen dış gündemin sıcaklığının ve öneminin de göz ardı edilmemesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. Bağdat ziyareti bağlamında: Güvenlik boyutunun öne geçmesi ihtimali ile hem Milli Güvenlik Kurulu hem de Erdoğan-İlker Başbuğ görüşmesinde gezi detaylarının uzun uzun tartışılması, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin, Atina'daki "PKK bir an önce silahı bırakmalı, yapmadığı takdirde derhal Kuzey Irak'ı terk etmeli ve Bağdat-Ankara ilişkileri bu tür olaylardan dolayı zedelenmemeli" şeklindeki olumlu mesajları, Irak Devlet Başkan Yardımcısı Adil Abdülmehdi'nin dünkü "Al Şark al Awsat" gazetesine "Irak halkı egemenliğini hiçbir zaman ABD'ye devretmeyecek, Washington'un ülkemizdeki nüfuzunu azaltmasından yanayız ve Amerika'nın yönetimine herhangi bir ayrıcalık veya imtiyazlar vermeyeceğiz" yönündeki demeci, Irak Devlet Başkan Yardımcısı Berham Salih'in Erdoğan'ın gezisini büyük bir umutla bekledikleri yönündeki açıklaması ve son olarak "Tavafuk" Cephesi'nin lideri Adnan Alduleymi'nin Türkiye ile Irak arasında yapılacak olan müzakerelerin siyasal, güvenlik ve ekonomik anlamda iki ülkenin ilişkilerine ivme kazandırması gerektiğini belirtmesi gezinin çok boyutlu ve hareketli geçeceğinin sinyallerini vermişti.

İki ülke arasındaki ticaret hacminin iki misli artırılması, Irak'ın yeniden imarı hususunda yapılan anlaşmalardan Türk müteahhitlerine daha fazla pay verilmesi, Mersin-Bağdat karayolu projesi ve iki ülke arasındaki demiryolu ağının yeniden yapılandırılması gibi dosyaları ele almak üzere Bağdat'a giden Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in olumlu görüşmelerinden sonra Irak'tan gelen sesler Ankara'da da yankı bulmuştur. Özellikle Nuri el Maliki'nin Irak ordusunun modernize edilmesi hususunda Türk ordusundan destek isteyeceğini; geçen yıl Ankara ile Bağdat arasında parafe edilen ancak ABD'nin olumsuz tavrı ve Kürt liderlerinin engellemeleri sonrasında Irak Parlamentosu'nda askıya alınan güvenlik ve stratejik işbirliği anlaşmasının hayata geçirilmesi yönünde yapıcı adımlar atılacağını belirtmesi gezinin güvenlik yönünün ekonomi kadar öncelikli olacağını göstermektedir.

Aslında karşılıklı kırmızı çizgiler nedeniyle iki ülke ilişkilerinde yaşanan tıkanıklık, Irak Devlet Başkanı Talabani'nin, geçen mart ayında Ankara ziyareti esnasında Türkiye'ye dönük politik söylemlerindeki yapıcı değişimi ve operasyona yönelik ılımlı açıklamaları söz konusu ziyaretin gerçekleşme sürecini hızlandıran etmenlerin başında gelmiştir. ABD ile Irak arasında stratejik işbirliği anlaşmasının tartışıldığı bugünlerde Irak hükümeti, halkın kuşkuyla yaklaştığı bu anlaşmanın, ülkenin mezhep ve etnik özelliklerinin koruma altına alınmadan ve komşu devletlerle karşılıklı güvenceler verilmeden uygulanamayacağını görmüştür. Nitekim Bağdat yönetiminin egemenliğinin ABD ordusu tarafından inşa edilen suni duvarlar ile sağlanamayacağı, barışa yönelik atılan adımların öncelikli olarak komşu devletlerle işbirliği ve diyalog ile gerçekleşebileceğinin somut kanıtı Erdoğan'ın gezisine verilen büyük önem ile ortaya çıkmıştır.

Son günlerde özellikle Kuzey Irak'ta patlak veren olaylar ve gerginliklerin giderek artması, Erdoğan'ın söz konusu hamlesinin hem Irak içinde hem de bölgede birilerinin çıkarlarına zarar vereceği iddiaları üzerinde ciddiyetle durulmalıdır. Bu çerçevede Kürt liderlerin başta Irak Anayasası ve Kerkük meselesi olmak üzere sert ve uzlaşmaz tutumlarını bir kenara bırakarak ılımlı çözüm arayışları için diyaloğa ve işbirliğine yönelik başlatmış oldukları olumlu süreci devam ettirmeleri gerekmektedir. O da Irak'ta önümüzdeki ekim ayında yapılacak olan yerel seçimlerle birlikte açık bir biçimde ortaya çıkacaktır. Erdoğan'ın bir günlük gezisi ile birlikte öne çıkabilecek ve atılması gereken adımların başında ise:

Hem Türkiye hem de Irak'ın kuzey yönetiminin "aşiret reisi" ile "Kürt realitesi" denklemi konusunda daha yumuşak ve ılımlı yaklaşım göstermeleri;

Ortaya çıkacak yeni siyasi gelişmelerin arkasında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hem yurtiçinde hem yurtdışında başarılı operasyonlarının etkili olduğu;

Gerek Bağdat merkezî otoritesi gerekse Talabani ve Kuzey Irak yönetimi; Türkiye'nin sınır güvenliği, terör örgütü mensuplarının söz konusu bölgede bulunmaları hususunda kesin bir yasaklama getirileceği ve bu doğrultuda PKK'nın tasfiyesi konusunda önemli ve somut adımlar atılması;

Ankara'nın şimdiye kadar görmezden geldiği, K.Irak'ı denetimi altında tutan Barzani kontrolündeki bölgesel yönetimle doğrudan temasa geçilmesi;

Barzani'nin K.Irak'ta bulunan Türk askerî merkezlerinin kapatılması ısrarından vazgeçmesi;

Ve daha düne kadar Kerkük'ü Irak'ın iç sorunu olarak gören, Türkiye'nin Kuzey Irak'taki oluşumun meşruluğunu tanıması yönünde kulis yapan Kuzey Irak yönetimi, bu ziyaretin yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülmesi gibi konuların çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bu itibarla söz konusu gezi 2003'ten beri ülkemizin Irak ile ilgili izlemiş olduğu dengeli politikanın bir meyvesi niteliğinde olup; hem Irak'ta yaşanan sıkıntıları sona erdirmek üzere hem de bölgenin istikrara kavuşması anlamına gelebilecek son derece önemli katkılar sağlayacaktır. Nitekim Türkiye'nin Irak konusunda izlediği politikanın ne derece gerçekçi ve doğru olduğu; buna mukabil söz konusu politikadan dolayı Ankara'nın ağır bedel ödeyeceği yönündeki eleştirilerin ne denli haksız olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

GAP politikası bağlamında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Güneydoğu bölgesinde kültürel hakların sağlanması konusunda önemli adımlar atılacağı, sorunun sosyo-ekonomik, psikolojik, kültürel kısmı bulunduğu ve "Adımlarımızı küçük hesaplar peşinde değil, uzun vadeli, geniş düşünerek atmamız gerekmektedir." şeklindeki sözleri söz konusu gezi ile birlikte bir kez daha hatırlanmalıdır.
 
Kaynak: Zaman