Demokratik Toplum Partisi milletvekillerinin ağırlandığı TV programlarını izlerken saçımı-başımı yoluyorum.
Daha doğrusu, moderatörler konuştuğunda saçımı başımı yoluyorum da sıra DTP'lilere geldiğinde sakinleşiyorum.
"PKK'nın yan kuruluşu musunuz?", "Terörü ve terör örgütünü ne zaman lanetleyeceksiniz?", "Terör sorununa niye Kürt sorunu diyorsunuz?" gibi sorular soruluyor, İstiklal Mahkemesi yargıcı edasıyla.
Sanki DTP'liler, "Biz şiddeti çözüm olarak görmediğimiz için partileştik, seçimlere katıldık, Meclis'e girdik" diye bas bas bağırmıyorlarmış gibi…
"E o aman Kürt sorunu demesinler, terör sorunu desinler!"
Ne olacak öyle dediklerinde?
Terör mü bitecek?
Hayır efendim, terör bitmeyecek.
Tam tersine, terörü besleyen siyasi basiretsizlik ivme kazanmış olacak.
Terör sorununun bitmesi için, terörün sebep değil sonuç olduğunu yüksek sesle haykıran bir partiye şiddetle ihtiyaç var.
Kuş kadar aklı olan herkes bunu idrak eder ve "terör sorunu" demekten kaçınan Demokratik Toplum Partisi'nin varlığını –bilhassa Meclis'teki varlığını- büyük bir fırsat olarak görür.
DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş bunu Erol Mütercimler'in Habertürk'teki programında lisan-ı münasiple anlatmaya çalıştı; 'Biz de Kürt sorunu yerine terör sorunu dersek, terörü doğuran sebepleri ortadan kaldırmaya dönük bir siyasetin önü tıkanır' mealinde şeyler söyledi.
Doğru söyledi.
Kürtler hiç şovenist dayatmalara maruz kalmamışlar, Milli Şef faşizmi hiç yaşanmamış, 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi Kürt kimliğini imha merkezine dönüştürülmemiş, terörle mücadele adı altında Güneydoğu Anadolu ahalisine –af buyrun- bok yedirmeye varan aşağılamalar reva görülmemiş gibi davranacaksınız, varsa yoksa "terör sorunu"ndan dem vuracaksınız, işin bu noktaya gelmesinde sorumluluk sahibi olan militarist bürokratlara ve siyasetçilere toz kondurmayıp sadece Demokratik Toplum Partisi milletvekillerinden hesap soracaksınız, sonra da oturup çözüm bekleyeceksiniz… Olacak şey mi bu?
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kurulmuş legal bir partiden söz ediyoruz.
Bu partiyi beğenirsiniz veya beğenmezsiniz; ama, ne olursa olsun, legal zeminde faaliyet gösterdiği müddetçe yasa dışı örgüt muamelesine tâbi tutamazsınız.
Mahkemede yargılar gibi yargılayamazsınız.
Mütemadiyen kendini savunmaya zorlayamazsınız.
Bu hukuken doğru olmadığı gibi siyaseten de doğru değil.
"Meşruiyet sorunu"yla boğuşup duran bir DTP'nin kimseye faydası olmaz; fakat, hiç tartışmasız meşru bir siyasi muhatap olarak kabul edilen bir DTP, mevcut söylemleriyle, Türkiye'nin selametine muazzam hizmetlerde bulunabilir.
Selahattin Demirtaş, Birinci Cihan Harbi'nde ve İstiklal Harbi'nde emperyalistlere karşı beraberce savaşıp şehit olan Türklerden ve Kürtlerden söz ediyor… O zamanlar cari olan İslam Milleti anlayışının yerine doğru dürüst bir anlayışın konulamadığına dikkat çekiyor… Cumhuriyete giden yolda kullanılan retoriğin doğru, cumhuriyetin ilanından sonra benimsenen retoriğin yanlış olduğunu ifade ediyor… 'Türk, cumhuriyet tarihinin ilk döneminde bir etnisite tanımı olarak değil de üst kimlik olarak vazedilmiş olsaydı sorun çıkmayacaktı' diyor… Vatana-millete kan kaybettiren paradigmanın gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyor…
Bunlar dikkate alınmaya ve üzerinde düşünülmeye değer tespitler değil mi?
"Efendim, Ulu Önder Atatürk 'Ne Mutlu Türk Olana' dememiş, 'Ne Mutlu Türküm Diyene' demiş, yani bu devlet Türk'ü zaten ırk olarak değil üst kimlik olarak vazetmiş, farklı etnik kimlikleri yok saymamış…"
Böyle argüman olmaz!
YARIN: DTP bizi şizofreniden kurtarabilir…
Kaynak: Yeni Şafak