Bu kadar basit mi? Evet!


    "hile yıldırıma benzer. onun ışığıyla yolcuların yolu görmesi imkânsız" (mesnevî-i şerîf şerhi; a.a. konuk; 4/1648)

    bu ifade bütün bir zamanda vaki hak-batıl mücadelesini (bana baktırdığı zaviyeden) özetliyor.

    günümüzde de batının teknolojik/dünyevi sergi ve şovdan başka bir şey olmayan parlak medeniyeti, yıldırım gibi parlak. insanlık için yolda bir yıldırımdan başka bir şey değil. parlaklığı buna bağlı.

    parlaklığının devam ediyormuş gibi görünmesinin sebebi, "gibi"liği, gibi görünmesi. yani, akan film kareleri.

    ilk karenin renklendirilip kopyalanmasından, durmadan kopyalanmasından ibaret. insanlık bu fotokopi makinasından yayılan ışıktan, gözünü açıp bakamıyor.

    aslında karanlık, sürekli olan batı medeniyetinin temeli. arızi bir yıldırım ışığı yakalanmış, şeytanların veya samiri'nin hırsızlığı misali. bu arızi ışık çoğaltılıp duruyor.

    keskin, tehlikeli, sakınılması gereken, ânî gelen bir ışık karşısında insan gözünü kapattığında, bir an önceki ışığı/pırıltıyı nasıl görmeğe devam eder (muhayyel hafızasında), tam bunun gibi batı, kendini, aydınlık saçarmış gibi yutturmağa, pazarlamağa devam ediyor. yani, batı medeniyeti diye dayatılan, pazarlama tekniğinden başka bir şey değil; aldatmaca, hile temelli.

    bu kadar basit mi?

    evet, bu kadar basit:

    çakan yıldırımın dondurulması.

    ...

    yani, batı, canlı değil. biraz, hz süleyman aleyhisselamın asaya dayanmış hâli.

    ancak, kaza ve kader gereği, ışıkdan (kendi kendini) mahrum (etmiş) insanlık (çoğunluk), bunu, ağaç kurtçuklarının (batının/teknolojinin) işini bitirdiğinde anlayabilecek. (nitekim bize, çoğunluğa uymamamız emredilmişdir!)

    eğer bu doğruysa, batıyı muarızları (hasımları değil, muarızları) çökertemeyecek. batı, kaçınılmaz şekilde devrilecek.

    (vakti geldiğinde: her şey ecelince yakalanır.)

    allah cellecelaluhu bilendir.

    /

    günümüzde de, zor, "uzun-ince bir yol" dedikleri, türkiye'yi avrupa birliği'ne iteleme yolunda batı bu yıldırım hadisesini/hilesini kullanmakda. türkiye, yıldırım çakmasından gözü kamaşmış, aydınlığa gitdiğini sanmakda.

    türkiye'nin önünü göremediği bu yolda şansı yok.

    tabiisi de bu. aksi halde, ya türkiye türkiyelikden, ya avrupa avrupalıkdan vazgeçdi demek.

    türkiye, sanki türkiyelikden vazgeçmek istiyor da, eteklerinden tarih, tepesinden de türbeler çekeliyor gibi.

    bunun farkında değil. tâ ki, düşüp, yüzü, taş gibi bir çarpmadan mütevellid, mecburen, ister istemez, kendiliğinden başka bir yöne döndüğünde, etrafın nasıl karanlık olduğunu görebilecek. (allah masumları ve fukarayı muhafaza eylesin. âmin!)

    şimdi, göz kapaklarını her açışında (isteyerek veya istemeyerek), yıldırım spotları/(medya) flaşları patlamada ve türkiye'nin gözü karartılmakda. bu şekilde, zihnî/muhayyel "gibi aydınlık" yolda gözü karalıkla, yani kararlılıkla ilerlemekde(yiz).

    (yiz) parantez içi; çünki, "eğemenliğin kayıtsız şartsız sahibi millet"(!)e bu konuda bir şey sorulmamakda, iş, vekiller eliyle yürüdülmekde. yani, müvekkil (asil) ta'y edilip, bu konuda vekili vekil ta'yin edip etmediği, vekalet verip vermediği sorulmamakda. (bir kere vekili vekil seçmişsin ya, ananı bile satma yetkisi onda, anlayışıyla hareket edilmekde.)

    bu hal, göz kamaşmasının, gözü kapalılığın, gözü  kararmışlığın en iyi göstergesi değil mi?!

    yani, halkoylaması veya köy, kasaba ve küçük-büyük şehirlerden ve merkez/kenar mahallelerden dengeli numunelenmiş geniş çaplı ve dürüst bir ankete dayanmadığı halde, flaşçı/göz kamaştırıcı istanbul medyasının, t.c. vatandaşının kahir ekseriyetle avrupaya katılımı, ilhakı, iltihakı, teslimi istediğini tekrarlaması...

    ***

    "bu âlemde bir şey yok, bu âlemdekilerde de!

    "ikisinin de gönlü vefasızlıkda bir!

    /

    "dünyanın oğlu dünya gibi vefasız...

    "sana yüz tutar, ama, o yüz eğil, arkadır."

    (mesnevi-i şerif şerhi; a.a. konuk; 4 / 1649, 1650)