Kıymetli eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın bir 'ses kaydı' daha düştü internet sitelerine.
Paşamın önemli açıklamalarına geçmeden önce, şu 'ortam dinlemesi' dedikleri şey hakkında bir çift söz söylemek istiyorum.
Bunlar iş değil...
Dinlemeyi kim yapıyor, kim sızdırıyor, kim internet sitelerine servis ediyor, bilmiyorum ama, yapılan şey, en hafif tanımlamasıyla 'suç'tur.
Ergenekon soruşturması çerçevesinde de bazı 'telefon kayıtları' faş edilmişti.
Bunlar, genellikle, iki kişi arasında geçen, mahrem özelliği bulunan ve de soruşturmaya herhangi bir şekilde katkısı olmayacak konuşmalardı.
Filanca sanık, fişmanca arkadaşını arayıp 'darbe geyiği' yapmış.
Olabilir.
Bunu herkes yapıyor.
Hatta, herkesin yaptığı bu şeyi 'görüş' diye TBMM kürsülerinde savunan, 'fikir' diye gazete köşelerinde yazanlar bile var. Öyle ki, hangi darbenin bünyemize daha uygun olduğunu, hangi darbenin 'aksi tesir' yapacağını bile açık açık tartışıyorlar.
Bu cümleden olarak, darbeleri de 'iyi' ve 'kötü' olmak üzere ikiye ayırıyorlar.
Mesela, kamuoyuna 'entelektüelmiş gibi' yapan değerli şair Özdemir İnce'ye göre 27 Mayıs ve 28 Şubat 'iyi' kategorisine giren iki güzide darbemiz... Buna mukabil, 12 Mart ve 12 Eylül, derhal 'kötü' sınıflandırmasına dahil etmemiz gereken iki 'kaka' darbemiz...
Bunların 'iyi' ya da 'kötü' olduğunu nasıl anlamış?
Tarık Akan'dan duymuş.
Tarık Akan da, 27 Mayıs'çı bir subay olan babasından duymuş.
Hulasa, şunu demek istiyorum:
Darbe geyiği yapmak suç değildir. Her darbe geyiği yapanı içeri alırsanız, memlekette adam kalmaz.
Şimdi gelelim Karadayı Paşa'nın 'yüksek fikir' sadedinde yaptığı açıklamalara.
Şunu öğreniyoruz:
Hangi sivil toplum ihtiyacına cevap verdiğini bilemediğimiz 'Encümen-i Daniş' örgütünün bir de kardeşi varmış: 'Dostlar Meclisi.'
Bunlar, Encümen'i Daniş'ten farklı olarak, katılımcıların karnını doyuruyormuş. Diyor ki Karadayı: 'Bunların bir özelliği var, yemek yediriyorlar...'
Beyti'de, Baltalimanı Tesisleri'nde, şurda burada toplanıp yemek yiyorlarmış, memleket meselelerini konuşuyorlarmış. Bazı zengin işadamları finanse ediyormuş bu yemekli toplantıları. Bunlardan biri de, Hürriyet gazetesinin eski sahibiymiş.
Başka oluşumlara da üyeymiş Karadayı Paşa.
Bunları övünerek anlatıyor: 'Çankırı Vakfı'nda mütevelliyim. Haliç Üniversitesi'nin mütevelliyim, Mustafa Kemal Üniversitesi'nin akademik konseyindeyim, Encümen-i Daniş'te üyeyim. Ondan sonra... Dostlar Meclisi'nde üyeyim...'
Mesela, bir 'Ecümen-i Daniş' toplantısında 367 meselesi konuşulmuş.
Diyor ki Karadayı, 'Kimi 37 olur diyor, kimi olmaz diyor. Onu dinlediğim zaman ona inanıyorum, onu dinlediğim zaman ona inanıyorum.'
Kafası karışmış yani...
Fakat, İstanbul Belediyesi'nden gelip Başbakanlığa kurulan 'imam kökenli adam' konusunda kafası oldukça net: 'Oraya geçiyor imam. Olur mu böyle şey?'
Olmaz ama, oluyor işte Paşam.
Bu halk bir tuhaf...
Bu halk şişede durduğu gibi durmuyor.
Bu halkın ne yapacağı belli olmuyor.
Diyorum ki, üyesi bulunduğunuz birbirinden mühim kuruluşlarda, yemek yerken, sevabına bu meseleyi de masaya yatırsanız bir...
Bu halk neden böyle?
Star Gazete