Hindistan'daki son patlamaları, yüzlerce kişinin katledildiğini dehşet içinde öğrendiğimizde olayın geçtiği yer olarak Mombai diye bir şehirden de haberdar olduk. Oysa bu şehir, eskiden beri aşina olduğumuz ve Hindistan'ın kolonyal geçmişini hatırlatan Bombay'dan başka bir yer değildi. İngilizce yazıldığı gibi okununca tuhaf bir şehirle karşılaşmış olduk; oysa Hindlilerin İngiliz sömürgeciliğini hatırlatan Bombay'dan kurtulmak için kullandıkları isim de benzer çağrışımlarla yüklüydü. Mombay…
Saldırıların hemen sonrasında Pakistan'ın hedef tahtasına konmasını, eğer Hind siyasetçilerin daha önceki reflekslerinin uzantısı olarak iç politikaya yönelik bir retorik değilse, çok tehlikeli bir sürecin işaret fişeği olarak okumak gerekecek. Dün Pakistan'dan telefonla görüştüğüm bir Lahorlu gazeteci dostumun kaygılı ses tonu bile her şeyi açıklamaya yetiyordu: "Ciddi biçimde savaş çıkma tehlikesi var." Siyasi istikrarsızlık, etnik çatışma, kuzeydeki malum sorunlar nedeniyle zaten zorda olan ve uluslararası alanda da gittikçe yalnızlaşan, hatta en güvendiği Amerika'nın bile savaş açmaktan bahsettiği bir durumda Pakistan'ın Hindistan gibi devi karşısına alması, kışkırtması için hiçbir sebep yok. Üstelik bir dünya devi olarak yükselen ve Amerika'yı da arkasına alan bir Hindistan'la savaşmanın bedelini en iyi İslamabad bilir. Bu gerçeğin farkına varan Pakistan'ın "milli dava" olarak gördüğü ve desteği çekecek politikacının "ihanet"le suçlanacağı Keşmir sorununda bile çizgi değiştirip anlaşma zemini aradığı bir dönemde…
Bu gelişmelere rağmen eğer hâlâ Pakistan hedef tahtasına oturtuluyorsa bunda komployu aşan ve bölgeyi ateşe atabilecek gelişmelerden korkulması gerekir. Obama'nın yeni dönemde Pakistan'ı hedef göstermesi, gerekirse müdahale edilmesinden dem vurması ve birden bu saldırıların patlak vermesiyle İslamabad'ın hedef gösterilmesi pek hayra alamet değil. Pakistan'ın nükleer silahtan arındırılması; siyasal parçalanmayla neticelenecek müdahalelerin dillendirildiği ortamda iyimser olmak için fazla gerekçemiz yok elimizde. Tek teselli Irak ve Afganistan'da boyunun ölçüsünü alan Amerika'nın ve ona özenecek küresel güç adaylarının bu durumdan ders almaları.
Ne var ki, yükselişe geçen bir Hindistan'la, hâlâ en güçlü olsa da düşüş sinyalleri veren Amerikan ittifakının kesiştiği noktadaki Pakistan'ın bu hassas dengede kendini koruması hayli güçleşecek. Bu gerçeği gören Pakistan'ın, Hindistan'la "teröre karşı" işbirliği ve dostluk mesajına rağmen tehditlerin devam etmesi karşısında dünden itibaren ciddi biçimde üslup değiştirmesi önemli bir ayrıntı. Adeta alttan alan söylemine karşılık bulamayan Pakistan'ın kontrollü biçimde sertleşmeye başladığı gözlemleniyor. Sonuçta elinde nükleer silahı olan bir ülke olarak gerektiğinde bu kozu kullanabileceğini ima ediyor. Gerilimin bu noktaya tırmanması dünya için tam bir felaket olacağını söylemeye gerek yok.
Bu yaklaşım tarzı, gelişmelerin Pakistan açısından okunması durumunda çıkarılacak sonuç. Oysa olayın doğrudan hedefinin Hindistan olduğu unutuluyor. Yaprak kıpırdasa bunun arkasında Siyonist, İsrail, Amerika parmağı arayanlara karşılık her kötülüğün kaynağı olarak Müslümanları gören bir refleks de uluslararası konjonktürde hayli iş görüyor.
Tüm söylem şunu üzerine kurulu. Dünyanın en büyük demokrasisi İslamcı teröristlerin saldırısına uğradı. "Dünyanın en büyük demokrasisi" denilen yer Hindistan. Bunu karşısına konulan Müslüman ve Müslüman olduğu için de terör ve diktatörlükten kurtulamamış bir Pakistan. Fakat kimsenin aklına, dünyanın en katı kast sisteminin hâlâ geçerli olduğu bu ülkenin ne biçim demokrasi olduğunu sormak gelmiyor. Kast sistemi ve palazlanan kapitalizmin sınıflar arasında ortaya çıkardığı derin uçurumun ne anlama geldiğini de sormak işlerine gelmiyor. Dünyaya barış dini olarak takdim edilen Hinduizm'in farklı nedenlerle yeri geldiğinde nasıl vahşeti tetikleyeceğini hatırlamak bile isteyen yok. Fanatik Hinduizm'in yükselişe geçmesiyle birlikte gerçekleşen toplu Müslüman katliamların bu demokratik gelenekteki yerinin neresi olduğunu da …
Kendisi de bu toprakların çocuğu olan Tarık Ali'nin işaret ettiği gibi, ülkedeki kastlar arası ekonomik uçurumun, yıllardır işgal altında tutuğu Keşmir'deki uygulamaların böylesi bir patlamaya neden olabileceği üzerinde neden durulmaz? Bizzat Hindistan'daki çarpıklıkların sorunun nedeni olduğunu konuşmak Türkiye'de Kürt meselesini konuşmaktan daha az gerçekçi değildir.
Son komplo teorisi de Rus kaynaklı; Bombay'ın eski patronu İngilizlerin Hindistan'ın istikrarsızlaşmasında çıkarları varmış; yani Pravda'ya göre bu işin arkasında İngiliz parmağı aranması gerekirmiş. Pakistan parmağı aramaktan daha akla yatkın görünüyor. Hele saldırıyla ilgili fotoğraflarda hep arzı endam eden ve nasılsa ölmekten tek kurtulan ve Pakistan'da eğitildiğini itiraf eden saldırgan haberinden sonra…
Bombay gölgesi düşen Mombay haberlerini dikkatli okumakta yarar var…