Avrupa Birliği üyelik tartışmalarının başladığı dönemde İslami bilgisine itibar edilen bir zatın olduğu toplantıda şu tez işleniyordu: Avrupa Birliği'ne girdiğimizde homoseksüellik serbest olacak ama biz de inancımızı istediğimiz gibi yaşayacağız. Ne mahzuru var? Malum dönemin psikolojisi ile söylenmiş olduğu düşünülse bile, dini gerekçeleri bir yana işin siyasi boyutunu kavramadaki zaaf dikkat çekiciydi. Bu, "fuhşiyata fuhşiyat diyememe" durumu ironik biçimde Tanzimat ilanında, " Bundan böyle gavura gavur denmeyecek" sözüne gönderme yapıyor.

Bu "birarada yaşamanın ne mahzuru var" argümanı, bir arada yaşama adına, bugün sapkınlığın sosyalleşmesi, meşrulaştırılması çabalarını hoş görme noktasına geldi. Liberalliğin sapkınlıkla bir arada pişme hoşgörüsüne kadar savurduğu muhafazakar aydınlar "inancı yaşamak" gerekçesini de unutmuş görünüyor.. Daha Avrupa Birliği'ne girmeden bir şeylerin özgürleşirken hangi kutsalların, ilahi emirlerin kenara itilmeye, İslam'ın fuhşiyat olarak nitelediği fiiliyata adını bile koymanın utanılası, dışlanası bir ayıp haline gelmesi şaşırtıcı değil.

 

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN...