Başörtüsü ve üç maymun. Görmüyorum-duymuyorum-konuşmuyorum. Bazı 'mütedeyyin' erkeklerin bile, konjonktürel vicdanlarıyla unutulmasına karar verdikleri bir soruna; yeni öğretim döneminde 'başörtüsü yasakları'na itiraz, bir kısım örtüsüz, yarı dinli ya da dinsiz feminist kadından gelmekte.
Kötü haber: Artık 'feministler başörtüsü düşmanı' gibi genellemeler yapamıyoruz. İyi haber: Bu türden omuz vermeler, tüm farklılıklarına rağmen insanlığın büyük bir kardeşlikten başka bir şey olmadığı fikrini tazeliyor, güven duygusu uyandırıyor.

Bu itirazın ve ezber bozmanın mimarı 'Birbirimize Sahip Çıkıyoruz' adlı bir grup. Mail grubuna üye yapıldığımda tam olarak neyle karşı karşıya olduğumu bilmiyordum. Kısa bir zaman zarfında bu grupta benim gibi başka başörtülü yahut dindar kadınların da olduğunu öğrendim. Fakat grubun yarıdan fazlası halihazırda sol görüşlü örgütlere mensup olan yahut soldan gelsin gelmesin seküler-demokrat görüşe sahip, akademisyen ve/veya Amargi dergisi çevresindeki yazar-çizer-düşünür feminist kadından oluşuyor. Grupta erkek yok. Dolayısıyla baskın basanındır dili ve ego savaşı da yok. En küçük bir tartışmada karşı görüşe 'size hayatta başarılar dilerim' tribiyle mukavemet etmek yok. Epey kadınsı bir dil tutturulmuş durumda; en akademik tartışmalar en sivri eylem çağrıları bile bir sevgi kelebeği letafetinde dile gelebiliyor. Ki vaktiyle haşin tarafım bu kadar sevgiye dayanamamıştı ve 'bu gerçek olamaz' deyip en kaba yerinden 'bodoslama' bir üslupla huzursuzluk bile çıkarmış idim. Niyetim iyiydi. Madem çok samimi ve sevgi doluyuz, eteğimdeki taşı gizlememeli, örtülerimin altına saklamamalıyım diye düşünmüştüm. Gerilimin geldiği en üst noktada dahi seviyeli beraberliğimiz zarar görmedi. Kelebek dili hafiften 'bal arısı' kıvamına dönse de, 'sevgi' ambiansında bir yalpalama olmadığını, olgunluktan ve aklıselimden taviz vermeyecek olan 'kadınların' arasında olduğumu fark ettim. Sonuçta, ikna edeyim, klanıma adam kazanayım şeklindeki 'erkekçil' arzuların yerinde yeller estiği, herkesin birbirini olduğu gibi kabul ettiği bir yerde olduğum gerçeğine alıştım. Bize benzemesen de, sana benzemesek de, bir arada olabiliriz düsturu temeldi, geriye kalan yükümlülükler ise esneyebiliyordu. Hepsi zor kadınlardı ama güçlerini dünya hallerinin bilincinde olan kadınsı bir esneklikten alıyorlardı. Anne olmayı tercih etsin etmesin, doğasındaki anneliği reddetmeyip onu elverişli alanlara da yayan, mesela toplum bilimlere, sabır isteyen sivil toplum örgütçülüğüne aktaran, yaşdaşı ve yoldaşı erkekler paraya pula garkolmuş iken, 'zulme itiraz etme' bilgisinde ve duygusunda ısrar etmiş, merhametin dilinden konuşan -bu arada, 'looser' da, çirkin de olmayan- farklı feminist bünyelerdi söz konusu olan. Milliyetçilik, toplumsal cinsiyet, ayrımcılık, totalitarizm, sivil toplum gibi konular ister akademik zaviyeden olsun isterse gündelik politik bir açıdan, kadının ince eleyici ama yapıcı dünyası içinden kurgulanabiliyordu ve farklılık yaratıyordu.

'Birbirimize sahip çıkıyoruz' kadınları, şubat ayında bir basın bildirisiyle 'kol kola yürüyemediğimiz bir "kamusal alan' bizim 'kamusal alanımız' değildir!" demişti. Şimdi, gerek büyük kentlerde gerekse Anadolu'da okula alınmayan binlerce başörtülü öğrenciye destek veren ikinci bir basın bildirisiyle 'Hep birlikte özgür oluncaya kadar birbirimize sahip çıkacağız' diyorlar. Ve ekliyorlar: "Birimizin tutsak olduğu yerde hiçbirimiz özgür değiliz. Birimizin mahrum olduğu yerde hiçbirimiz sahip olduklarımızla mutlu değiliz. Birimizin hakaret gördüğü yerde hiçbirimiz itibar sahibi değiliz. Bu direnç ve özgürlük sınavında başörtülü-başörtüsüz kadınlar yan yana yürüyeceğiz."

Örtülü-örtüsüz, inançlı-inançsız bütün kadınları birbirlerine sahip çıkmak için, bir imza atmaları için [email protected]'a yazmaya ve cumartesi günü saat 12.00'de Galatasaray Lisesi önündeki eyleme katılmaya çağırıyorum.

Not: Bildirinin tamamını okumak isteyenler birbirimizesahipcikiyoruz.blogspot.com'a tıklayabilirler.

 
Kaynak: Zaman