Robert Fisk!.. İngiliz The Independent gazetesinin hayatını yıllardan beri Beyrut'ta sürdüren Ortadoğu uzmanı Pulitzer ödüllü yazarı. Onu herkes tanır. Kimine göre sade bir gazeteci, kimine göre Batı'nın kırıntı halinde kalmış olan vicdanı. Geçtiği her haberde, yazdığı her yazıda Amerika'nın ve Batı'nın İslam dünyasındaki vahşetini, barbarlıklarını deşifre ediyor, iki yüzlülüklerini gün ışığına çıkarıyor.
İki nokta üzerinde duruyor: Biri, İslam'ın gelişmesine Batı'nın engel teşkil ettiğini, diğeri Batı'nın bunu bir Haçlı savaşı ruhuyla yaptığını söylüyor. "Ortadoğu'daki ABD askeri sayısı, Haçlı Seferleri'ndeki asker sayısının 22 katı."
Fisk'in söyledikleri tarihe düşülmesi gereken notlar. Bunları atlamadan kaydetmek gerekir.
Fisk, üç kez Bin Ladin'le röportaj yapmış. Ladin, ona "Senin inançlı bir insan olduğun anlaşılıyor. Bir kardeşimiz, bu konuda bir rüya görmüş. Bu senin gerçek bir Müslüman olduğunu doğruluyor" demiş. Fisk, bu sorunun kendisine sıkça sorulduğunu söylüyor. Belki Müslüman olmaya karar vermemiş, belki Muhammed Esed gibi, Müslümanlığının bilinç düzeyinde berraklaşacağı günü bekliyor. Mümkündür, zira her şeyin bir vakt-i merhunu vardır. Aama bazı şeylerin altını çiziyor: "İslam'da aile yaşantısına, insana verilen değerler bana yakın geliyor. Batı'da yaşlılar yalnız ölür. Doğu'da durum bunun tam tersi. Doğu ve Batı'yı mukayese ettiğimde, İslam'ın insani değerleri daima ağır basıyor."
Fisk'in "İslam-Batı çekişmesi"ne getirdiği açıklama önemli. Şöyle diyor: "Bazen İslam dini neden kültürel bir reform geçirmedi, diye soruyorum. Cevabım şu: Müslümanlar yüzlerce yıldır sürekli savunmada. Düşman sürekli kapılarında. Biz Batılılar Müslümanlara düşünmeleri için hiç fırsat tanımadık. Sanayi gücümüzle, bilimsel ve teknolojik imkanlarımızla, dünyayı yönetme ve hakim olma kapasitemizle sürekli olarak İslam dünyasını bombaladık. Gelişmesi ve kendini incelemesi için hiçbir fırsat vermedik. Ben bir Kur'an öğrencisi değilim ama düşündüklerim bunlar. Neden dünyada tek bir imam çıkıp Irak'taki Sünni-Şii çatışması için tek bir söz söylemiyor? Sırplar tarafından öldürülen Boşnaklar konusunda hepsi konuştu ama konu Şii-Sünni çatışmasına gelince tek kelime söylenmedi."
Müslümanlar belki de 300 senedir nefs-i müdafaa halinde. Topraklarını, namuslarını, bağımsızlıklarını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, tarihi miraslarını, benliklerini, kimliklerini, kişiliklerini, izzet ve onurlarını korumaya çalışıyorlar. Bütün bu maddi ve manevi değerlerin ifadesi dinlerinde toplanmış bulunuyor. Şii-Sünni çatışmasının kendisi dahi, Müslümanların kendi başlarına rahat bırakılmamalarının en somut örneklerinden biri. Kimse çıkıp bu kahredici iç çatışmayı lanetlemiyor, çünkü bu çatışmayı körükleyip sürdürülmesini sağlayanlar, Müslümanların topraklarında işgalci konumunda olanlardan başkası değil. Sadece maddi olarak değil, zihnen de müstaz'af durumuna düşürülmüş gafil Müslümanlar mezhep, bölge veya etnik çatışmanın tarafları olabiliyorlar.
Robert Fisk, Amerika'nın "İslam politikası"nın bir husumete dayandığını ima ediyor. Yolda ona bir sual soran bir Iraklı'nın düşüncelerini paylaşıyor: "Niçin Irak'ta, Ortadoğu'da, Kazakistan, Özbekistan, Pakistan, Almanya, Türkiye, Yunanistan'da" Koluma iyice asıldı "Daha saymamı ister misin? Niçin tüm dünyada, ABD sınırları ötesinde, Amerikan askeri var? Bu topraklarda ne işiniz var?" "Ne cevap verirsin? Köşeye sıkışmaz mısın? Yerin dibine batmaz mısın?.. Independent'ın Pazar eki için 6 ay süren bir araştırma yaptım. 12'inci yüzyılda Haçlı Seferleri'ne katılan asker sayısı ile Ortadoğu ülkelerinde bulunan ABD askeri sayısını karşılaştırdım. Sonuç inanılmaz... Şu anda Ortadoğu'daki ABD askeri sayısı, Haçlı Seferleri'ndeki asker sayısının 22 katı..."
Pekiyi, Irak'ın işgali bir yana, işgal süresince Irak halkına reva görülenlerin arkasında izahı çok güç derin husumetlerin olduğunu söylemek çok mu abartı olur? Irak halkına reva görülenler herhangi bir Müslüman topluluğa da rahatlıkla görülebilir.