Bir İsviçre mahkemesi 'Ermeni soykırımını inkâr gerekçesiyle' bir Türk siyasetçiyi mahkûm etti. Aynı hafta BM İnsan Hakları Konseyi'ne bağlı komisyon, Darfur'da sivillere karşı işlenen suçların sürmesi nedeniyle Sudan hükümetini kınayan bir rapor hazırladı. Hal böyleyken BM Güvenlik Konseyi de Sudan'ı resmen kınamak amacıyla geçen cuma raporu tartışmaya başladı. Geçen hafta Londra'da İslami örgütlerinin katıldığı bir toplantı yapıldı. Toplantı, Müslümanların Darfur kriziyle mücadelede yetersiz kalmasına, bu yetersizliğin dünyanın konuya ilgisini artırmasına ve Darfur'daki kurbanların Müslüman olmasına odaklandı. Darfur'da yaşananlarla, Ermeni katliamı, Holokost, Bosnalı ve Kosovalı Müslümanların Sırplardan çektikleri, hatta Ruanda'da yaşananlar arasında bir farklılık var: Bu suçlar geçmişte işlendi. Oysa Darfur'daki olaylar sürüyor. Bu yüzden diğer konuların aksine Darfur'da muhasebeden önce trajedinin durdurulması üzerine yoğunlaşılmalı. Sırbistan hariç diğer olaylarda sorumlu hükümetler tarihte yerlerini aldı; Sudan'da suçlanan hükümet hâlâ ayakta ve olaylar sürüyor. Medya toplu vicdan yaratıyor ama... Bu durum soruna yeni bir boyut getiriyor. Konunun özü, Holokost ve Ermeni katliamının onlarca yıl sonra dünya vicdanında kutsallıktan beslenen bir yer edinmesine dayanıyor. Bu olaylarda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu yüz binlerce sivil öldü; genelde devlet veya devletin yerini alanlarca sistematik bir vahşetle yapılan muamele damgasını vuruyor. İki dünya savaşında onlarca milyon insan öldü, fakat 'ahlaki çirkinlik', öz itibarıyla diğer olaylardan farklılık arz ettikleri için Ermeni katliamı ve Holokost'a yoğunlaştı. Bosna savaşında, dünya kamuoyu öldürme, tehcir ve tecavüzlerde kendini gösteren felaketten haberdardı. Medya Avrupalılara Nazi kamplarını hatırlatan esir görüntüleriyle bu iğrençliğin bazı yanlarını gösterdi. Dolayısıyla modern medya bu iğrençliklere yönelik toplu vicdanın oluşturulmasında rol oynuyor. Yine de, bu suçlar, özellikle de Ermeni katliamı ve Holokost sessizce, gözlemcilerden uzakta işlendi. İğrençliklerin boyutu suç tamamlandıktan sonra ortaya çıktı. Ermeni katliamında tablo yıllar sonra tamamlanıyor. Ruanda'da medya durumu çok sonra idrak etti, Darfur'da tehcirin bitmesi ve insanların cinayetin yanı sıra açlık, hastalık ve susuzluk sebebiyle ölmesi sonrası göründü. O halde olayları ispatlamak isteyenle inkâr etmek isteyenlerin arasındaki çekişme, tarih ve gerçek üzerindeki çekişmedir. Bir yanda rivayet, resim ve belgelerle biriken kanıtlar, hatta mülteci kampları gibi gerçekler var. Diğer yanda bu kanıtların yeterli olmadığına dair şüpheler... Doğal olarak bir çıkar ve kimlik çatışması var. Fakat ünlü Afrikalı akademisyen Mahmud Memdani'nin Ruanda trajedisiyle ilgili 2001'de yayımlanan cesur kitabında söylediği gibi, Darfur ve Ruanda'daki gibi dengeler değişiyor ve kurbanlar katillere dönüşebiliyor. Memdani, bu tür olayların arka planlarını ve sebeplerini göz ardı eden Batılı bakış açısını eleştiriyor. Bu ayki bir makalesinde de yöntemini Darfur felaketi için uygulayan Memdani, genel olarak Batı'nın, özel olarak da ABD'nin kötüyü iyiden ayırmaya odaklanıp, olayın arka planını unutarak yaptığı basitleştirmeyi eleştiriyor. Batı'nın bu tavrı olayın öncesiyle ilgili soruların sorulmasını engelliyor. Tartışma yönteminde tutarsızlık var O halde mesele kurban sayısı veya başka ayrıntılara dair tartışmalarla ilgili değil, olayların ele alınması veya inkâr edilmesi de kurbanların kanlarını ve acılarını hafif görmek olarak açıklanabilir. Bu tür konular ele alındığında sanki genellikle, kurbanların kendilerine yapılanları hak ettikleri veya durumlarının önemsiz olduğu ifade ediliyor. Öte yandan, bazı araştırmalar bakış açısı üzerinde etkili olan önemli bilgiler ekliyor. Konu ayrıca sorunu destekleyen çevrelere ve bakış açılarını 'pazarlama' güçlerine bağlı. Örneğin belirli olayları dönüşü olmayacak ve tartışma götürmeyecek 'kutsal' bir hale sokmak, düşünce ve araştırma özgürlüğünün önünde engel oluşturabilir. Fakat asıl sorun bir propaganda yarışı veya ilişkiler çatışması değil. Belirli bir sorunun kutsallık konumuna ulaşması için bazı 'sınırlar' belirlenmeli ve önemli belgeler bulunmalı. Keza sorumluluğu taşıyan bir taraf olması gerek. Suça ilişkin belgelerin çeşitli ve sağlam kaynaklardan gelmesi, olayı kabullenmekten başka çarenin olmaması gerekir. Bütün bu unsurlar sağlandığında, suçlanan tarafın masum olması zor. Bu kanıtların elde edilmesine rağmen masumluğunu savunan bir taraf varsa ya epey aptal ve şanssızdır, ya da her ikisi birden. Bu yüzden inkârın kendisi de suçtur. (Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, 20 Mart 2007)