Muhterem Savcım Abdurrahman Beyin Ak Parti'nin kapatılmasına ilişkin açtığı davadan habersizdik.
Üç kafadar oturmuş çaylarımızı yudumluyor, yarenlik ediyorduk.
Oldukça heyecanlı bir şekilde yanımıza sokulan bir arkadaş, "Ak Parti'ye kapatma davası açıldı…" dedi.
Son derece güven duyduğumuz, verdiği haberin doğruluğu hakkında zerre miskali kuşku duymadığımız bir arkadaşımızdı.
Tepkimizi, bilhassa hayret nidalarımızı sabırsızlıkla bekliyordu.
Gözlerimizi faltaşı gibi açıp, "Şaka mı lan bu?" diye soracak mıydık?
"Hadi ya?!.." şaşkınlığıyla lafa başlayıp iddianamenin içeriği hakkında tartışmaya girişecek miydik?
Ne diyecektik?
Lafı hiç uzatmadan söyleyeyim:
Ağız birliği etmişçesine sustuk; tek kelime etmedik.
Arkadaşımızın yüzüne, "Oğlum senin başka işin yok mu?" gibilerinden kısa bir an aktıktan sonra mevzumuza kaldığımız yerden devam ettik.
Kelimenin tam anlamıyla, sükutu hayale uğramıştı.
Çünkü 28 Şubat sürecinde fısıltıların en kıytırığına kulak kabarttığımızı, tırışkadan bir haber üzerine sabah akşam laflayacak kadar 'duyarlı' olduğumuzu biliyordu.
İktidar partisi hakkında açılan kapatma davasına bu denli ilgisiz kalmamıza şaşırmış, 'vurdumduymaz' mesabesindeki bu kayıtsızlığımıza hiçbir anlam verememişti.
Üstelik, Muhterem Savcım Abdurrahman Beyin son derece enteresan iddianamesinden daha ciddi bir mesele de konuşuyor değildik.
Bilakis, Recep İvedik'in gişe başarısından hareketle Türk mizahının yozlaşması üzerine tatlı tatlı gevezelik ediyorduk.
Doğrusunu isterseniz, "AKP de biraz akıllı olsun kardeşim. Niye CHP'ye değil de, kendilerine kapatma davası açılıyor…" gibilerinden bir şakayla karşılık vermek istedim.
Lakin, espri düzeyi bakımından dillendirmeye değer bulmadığım için anında vazgeçtim.
İyi ki o salak 'espriyi' yapmadım…
CHP liderliğine soyunan Haluk Koç, o günden, yani cuma gününden birkaç gün sonra aynen şunları söyledi:
"Şimdi şunu sormak lazım: niye CHP'ye ya da diğer herhangi bir siyasi partiye kapatma davası açılmıyor da AK Parti'ye açılıyor?..."
Daha cenin halindeyken boğduğum, gün yüzüne çıkarmaya tenezzül etmediğim benim zavallı 'esprim', mahir ellerde meğer espri katına yükselmeyi başarabiliyordu.
Bazı sözler, gerçekten de, 'şaka' niyetine değil, ciddi ciddi söylendiğinde 'espri' değeri kazandığını Haluk Koç sayesinde bir kez daha idrak etmiştim. Neyse…
Ak Parti'nin kapatılma davasına bu denli ilgisiz olmamızın esbab-ı mucibesi neydi acaba?
Manzara-i umumiye bize farklı mı görünüyordu?
Yaşadığımız günlerde iktidar partisinin kapatılabileceğine dair hiçbir emare görmüyor muyduk?
Şerbetli olduğumuzdan mı yoksa?
Yani, parti kapatma mevzularına alışmış, "vak'a-i âdiye" den mi saymıştık?
Hülasa, memleketimizin parti kapatma fayı üzerinde oturduğu konusunda bilinçlenmiş, bununla yaşamaya alışmış mıydık?
Bilmiyorum…
Benim bildiğim, Muhterem Savcım Abdurrahman Beyin kelime, kelime okuduğum iddianamesinin çok etkileyici olduğudur.
Meselelere vukufiyetini, araştırma tecessüsünü, sessiz ve derinden çalışma ciddiyetini pek tuttum, pek sevdim.
O kadar sevdim ki, yarınki yazımda sevmeye devam edeceğim.
Kaynak: Yeni Şafak