'Ulusalcı' kanattan bir araştırmacı olan Yılmaz Dikbaş yeni çıkan 'Gaflet, Dalalet, Hıyanet' (Asya Şafak Yayınları) kitabının son bölümünde, "AB'den fonlarından palazlandırılan medya organları, eğitilen medya mensupları, ABD destekli tv programları" konularını ele alıyor. AB medya yetkililerine, Türkiye'deki gazetecilik örgütlerine başvurmuş, cevap bekliyor...

Kitabı okurken, meslekten gazeteci olmayan bir yazarın araştırma cehdine şapka çıkardım. Ne işine yarayacağını bilmesem de, olağanüstü çabalarının başarıya ulaşsın dilerim.

Belki gözünden kaçmıştır diye küçük bir bilgiyi Yılmaz Dikbaş'ın dikkatine sunuyorum: Avrupa Birliği'nden destek alanlar arasında, medyamızın en ulusalcı kanalında en çok ulusalcı takılan isimlerden biri de varmış; hanımefendi programcı o kanalda yaptığı programlar için ABD'den maddi destek alıyormuş...

Bazıları 'çifte standart' olarak görebilir ve kızabilir, ben ise bu tür olaylardan büyük keyif alıyorum. Bu haber de benim çok hoşuma gitti.

Programı yapan hanımefendi dobra dobra konuşmuş Milliyet'ten Ali Eyüboğlu'na. "Ben" demiş "AB yanlısı bir gazeteciyim. Türkiye'nin AB'ye AKP'yle değil ulusalcıları bu projeye dahil ederek girmesi gerektiğini düşünenlerdenim." Kanalın ve sahibinin ne denli 'ulusalcı' olduğu zaten biliniyor. "AB'ye de Türkiye'de ulusalcı bir kanalın böyle bir kanala ekranında yer verdiğini göstermek önemliydi. Demokrasi budur." (Cafe Milliyet eki, 7 Kasım 2007).

Bazıları bana "Yahu, kardeşin başka işin yok mu, gazetelerin küçük harflerle verdiği kıytırık bilgilere kadar dikkat etmen gerekir mi?" diye takılıyorlar. Ben ise, herkesin gözüne sokulsun diye koca koca harflerle sunulan haberler ve yorumlara tercih ediyorum o küçücük ayrıntıları... Hem aydınlanıyorum o sayede, hem de ayrı bir keyif alıyorum.

Hürriyet'in en dikkatle izlediğim sütunlarından biri hemen her konuda bizleri bilgilendiren 'Yeter Söz Milletin' sütunu. Bazen kafamı karıştıran çelişkilerle de karşılaşmıyor değilim, ama yine de başka yerde pek bulamayacağım bilgiler aldığım için dikkatle takip ediyorum.

Aralarında İlhan Selçuk ile şimdi değişik gazetelerde çalışan eski Cumhuriyetçiler'in de yer aldığı bir grup, gazetenin eski genel yayın müdürü Oktay Kurtböke'yi ölümünün 8. yılında anmak üzere biraya gelmiş. İlginç bir bilgiye konuya değinen 'Yeter Söz Milletin' sütununda ulaştım. Elmadağ Meyhanesi'ndeki anmaya katılan Mustafa Sağyaşar 'Eski dostlar' şarkısını okuduktan sonra gecenin sunumunu yapan Öcal Uluç çocukluk arkadaşı da olan Oktay Kurtböke'nin 'basın yolculuğunu' anlatmış. "Birçok kişinin bilmediği 'sırları' da açıklamış" o konuşmasında; 'Yeter Söz Milletin' öyle diyor...

"Sır" dendi mi, benim dikkatim hemen yoğunlaşır. Okuyalım: "1960 ihtilalinden sonra yeni bir anlayışla çıkan, ihtilal komitesine yakın 'Öncü' gazetesinin gerideki sahibinin, babalarının arkadaşı, 'ihtilalin kudretli albayı' Alpaslan Türkeş olduğunu, sermayedarının da Yapı Kredi'nin ortaklarından Kazım Taşkent olduğunu, sonunda başlarına neler geldiğini anlattı: /

"Ancak Türkeş, '14'ler' olarak yurtdışına gönderilince dengeler değişti ve Yapı Kredi parayı kesti. Gazetenin başına Prof. Aydın Yalçın geçti; ilk seçimlerde Ekrem Alican'ın Yeni Türkiye Partisi'ni (YTP) destekledi. Ancak 15 Ekim 1961 seçimlerinde parti başarılı olamayınca gazetenin yaşama olanağı kalmadı ve bizler işten çıkarıldık. Kimimiz Rüzgârlı Sokak'ta çıkan Kudret'e, kimimiz İstanbul'a dağıldık. Biz daha sonra Ankara'ya döndük, Oktay Kurtböke ise İstanbul'da kaldı ve Cumhuriyet'e girdi. Genel Yayın Müdürlüğüne kadar yükselerek örnek bir gazetecilik yaptı."

İlginç değil mi? Alpaslan Türkeş'in Yapı Kredi parasıyla Öncü gazetesini sonradan Cumhuriyet'te çalışacak bir kadroyla çıkarması... Yurtdışına sürgüne gidince kadronun gazete kapatılana kadar 'sağcı' Aydın Yalçın'ın yönetiminde göreve devam edip 'sağcı' YTP'yi destekleyen yayınlar yapması... Çok ilginç gerçekten.

Oktay Kurtböke'yle ilgili anılar bir kitapta toplanacakmış, merakla bekleyeceğim...

Hürriyet'in kıdemli muhabirlerinden birinin aktardığı çok hoş bir 'politikacı' Erdal İnönü öyküsü de okudum aynı sütunda. Muhabir sabah Ankara'ya giderken otoparkta karşıladığı Erdal Bey'i Ankara dönüşü yine otoparka kadar takip etmiş. Erdal İnönü, "Arabamı bulamıyorum, nerede olabilir?" diye muhabire sormuş. "Aman ha" demiş ve eklemiş: "Bu olay aramızda kalsın." Muhabir, "İnönü, Yeşilköy'de arabasını bulamadı diye yazmadım tabii; bu güzel adamla aramızdaki bu kadarcık bir sırrı bugüne kadar tuttum" diyor...

Sırlara bayılıyorum...


Kaynak: Yeni Şafak