Dünyada pek çok insan Amerika’nın Afganistan’daki, Pakistan, Yemen ve Somali’deki drone saldırılarından rahatsız. Amerikan insansız savaş uçaklarının Amerikalıları tehlikeye atmadan dünyada herhangi bir yerde uyarıda bulunmaksızın vurabileceği yanılsaması, Amerikalı yetkilileri tehlikeli bir şekilde cezbediyor…“terörle savaşın” bitirmeyi iddia ettiği ama tırmandırıp normalleştirdiği şiddet sarmalına benzin döküyor olmalarına rağmen.

Drone saldırıları buzdağının görünen yüzüdür; Obama’nın başkan olduğu 2009’dan beri Amerika’nın gerçekleştirdiği 20.130 hava saldırısının sadece yüzde 10’nu teşkil etmektedir.

ABD 2001’de Afganistan işgali sırasında 17.500 adet bomba bıraktı. 2003 Irak işgalinde 29.200 hava saldırısı düzenledi. Amerikan hava kuvvetleri, Irak hükümetiyle Amerikan işgal kuvvetlerinin çekilme müzakerelerinden önceki sekiz yıl içerisinde 3.900 hava saldırısı yaptı ki 2002’den beri Afganistan’da yaptığı 38.100 hava saldırısının yanında sönük kalır.

Obama yönetimi 2009’dan beri Afganistan’da düzenlenen 18.274 hava saldırısından mesuldür. Bunun 1.160’ı insansız hava araçlarıyla yapılmıştır. Amerika 2009’dan bu yana Irak’ta en az 116 hava saldırısı düzenledi; 2011’de Nato’nun 7.700 saldırısından 1.460’ı yine Amerika tarafından yapılmıştır. Amerikan ordusu diğer ülkelerdeki “gizli” hava ve drone saldırılarının sayısını yayınlamıyorsa da basın haberleri Bush’un ikinci dönemine göre beş kat artış olduğunu kaydetmektedir (Pakistan’da 303, Yemen’de 125, Somali’de 16.)

2001’de Afganistan’da yapılan ilk bombalar ve 2003 Mart-Nisan aylarında Irak’taki “şok ve dehşet” bombalaması bir yana, Obama yönetimi, Bush yönetiminden daha fazla hava saldırısı düzenlemiştir. Bush 2002-2008 arasında yedi yıl zarfında kabaca 24.000 hava saldırısı gerçekleştirdi ki her 3 saatte bir hava saldırısı demektir. Obama ise dört yılda 20.130 saldırı gerçekleştirdi. 1-3/4 saat başı bir hava saldırısı demektir bu.

Amerikan yönetimi bu sayıların reklamını yapmıyor; gazeteciler ise görmezlikten geliyor. Fakat hava saldırılarında kullanılan bombalar ve füzeler etki alanlarından yüzlerce metre genişliğinde bir yarı çapta hasar açma, öldürme ve yaralama kapasitesinde olan güçlü silahlardır. Bu bombaların, kurbanların askeri personel olduğu muharebe meydanındaki etkisi ölümcül ve dehşet vericidir. I. ve II.Dünya Savaşında bombalama ve top ateşi altında kalan pek çok asker bomba şokundan veya  bugün PTSD dediğimiz savaş sonrası nevrozdan asla kurtulamamışlardır.

 “Muharebe meydanı” ifadesinin evleri, köyleri veya sivillerin yoğun olarak yaşadığı şehirleri örtmek için kullanıldığı bugünkü Amerikan savaşlarında bu tür silahların kullanılması, Uluslararası İnsâni Hukukun/Savaş Hukuku’nun bağlayıcı kurallarını sürekli ihlal etmektedir. Sivilleri savaşın ve askeri işgallerin en kötü etkilerinden korumak için 1949’da imzalanan Dördüncü Cenevre Sözleşmesi de ihlal edilenler arasındadır.

BM Irak’a Yardım Misyonu (UNAMI) 2005’ten itibaren düzenli olarak Irak’ta insan hakları durumunu ele alan raporlar yayınladı. Sivilleri de öldüren Amerikan hava saldırılarının detaylarını da içermektedir; UNAMI, Amerikan makamlarına bu vakaları tam olarak soruşturmaları için çağrıda bulunmuştur. 2007’de yayınlanan bir UNAMI raporunda şöyle deniliyor: “Çok-uluslu gücün kanunsuzca öldürdüğüne dair muteber iddialar hakkıyla, vakitlice ve tarafsız olarak soruşturulmalı ve aşırı yahut fark gözetmeden güç kullanan askeri personel hakkında gerekli takip başlatılmalıdır.”

BM’in insan hakları raporları, Amerikalı komutanlara şunu da hatırlatmıştır: “Uluslararası Örfî İnsâni Hukuk/Savaş Hukuku, askeri amaçların mümkün olduğunca sivil nüfuslu bölgelere yöneltilmemesini talep eder. Çok sayıda sivil arasında münferit savaşçıların olması, bir alanın sivil doğasını değiştirmez.”

Ancak Amerikalılar ne Irak’ta ne de işgal altındaki Afganistan’da düzenlenen hava saldırılarındaki sivil kayıplarından dolayı cezai sorumlulukla karşılaşmışlardır. Amerikalı yetkililer BM ve Afgan hükümetinin soruşturmalarında olayla ilgili bulguları ve kanunları tartışmaktadırlar fakat bu ihtilafları çözmek adına bağımsız hiçbir mekanizmayı da kabul etmemekte, kendilerini mesul tutulmaktan korumaktadırlar.

Amerikan kamuoyu, ABD’nin Irak ve Afganistan’daki bombalama harekâtlarının çapından habersiz olmalarının yanısıra “hassas” silahların isabet ve tesiri hakkındaki askeri propagandanın da hedefidirler. Askeri kuvvetler bir ülkede onbinlerce adet güçlü bombaları patlattıklarında en isabetli silahlar bile çok sayıda masum insanı öldürecektir. Irak’ta 33.000, Afganistan’da 55.000, Libya’da 7.700 bomba ve füze kullanıldığını söylediğimizde, bu silahların ne kadar isabetli olup olmadığını anlamak can alıcı önemdedir. Hedefini sadece 10’u şaşsa, yaklaşık 10.000 bomba ve füzenin başka yerde patlaması, hedeflenmemiş binlerce kurbanın ölmesi ya da yaralanması demektir bu.

Son nesil “hassas” silahlar yüzde 90 oranında bile isabet başarısı kaydetmezler. Bu konuda dünyanın önde gelen uzmanı Rob Hewson, 2003’te Irak’ta “şok ve dehşet” harekâtında kullanılan 19.948 hassas bomba ve füzenin yüzde 20-25’nin hedefi şaşırdığını tahmin etmektedir. Kalan 9.251 bomba ve füze ise “hassas” silah olarak sınıflandırılmamıştır; şok ve dehşet harekâtında kullanılan toplam 29.199 silahın sadece yüzde 56’sı askeri standartlara göre görevlerini “hassas” icra etmişlerdir. Ve bu standartlar, “hassasiyeti” hedefin 29 fite kadar olan yarı çapını vurma olarak tarif eder.

Şok ve dehşet harekâtı, bu silahların gerçek dünyadaki etkilerini anlamış Rob Hewson gibi bir uzmanın gözünde Amerikalı askeri sözcülerin ve gazetecilerin ilgisiz olduğu ahlâki ve hukuki bir sorun teşkil etmektedir; Associated Press ajansına “Irak halkının faydasına hizmet eden bir savaşta onlardan her hangi birini öldürmeyi göze alamazsınız. Bombaları bırakamaz, insanları öldüremezsiniz. Gerçek bir ikiliktir bu” demiştir.

Amerikan hava saldırının fiili sonuçları Afganistan’dan ziyade Irak’ta doğru dürüst belgelenmiştir. Irak’ta yapılan epidemiyolojik çalışmalar, Hewson’un değerlendirmesini tasdiklemektedir. Onbinlerce belki de yüzbinlerce Iraklı sivil Amerikan hava saldırılarında ölmüştür. Savaş ve işgalin başlamasından 18 ay sonra yapılan ilk epidemiyolojik çalışma şu sonuca varmıştır: “Şiddetten kaynaklanan ölümler yaygındı…ve çoğunluk itibariyle koalisyon kuvvetlerine hamledilmektedirler. Koalisyon kuvvetlerinin öldürdüğü bireylerin çoğu kadın ve çocuklardı…aşırı ölümlerin izahı şiddettir ve şiddetten kaynaklanan can kayıplarının izahı hava saldırılarıdır.”

Savaş ve işgalden üç yıl sonra, John Hopkins ve Bağdat’taki El Mustansariya Üniversitesinin 2006’da yaptıkları daha kapsamlı bir çalışma, her tür şiddetin yaygınlaştığını, Amerikan hava saldırılarının can alıcı bir istisna hâriç Iraklı çocukların şiddet sonucunda ölmeleri - toplam ölümde daha küçük bir pay sahibi olduğunu belirtiyor.

Afganistan’da böyle çalışmalar hiç yapılmadı ancak mülteci kamplarında yaşayan yüzbinlerce Afganlı evlerinin ve köylerinin Amerikan saldırılarıyla yıkıldığını, aile üyelerinin bombalamalarda öldüğünü söylüyorlar. Afganistan’daki bombalama türünün çocuklara ve diğer masumlara Irak’takinden daha nazik davrandığının delili yok. Afganistan’daki BM misyonunun sivil kayıplar hakkında imkânsız denilecek sayılar vermesi, kapsamlı araştırmalardan değil tamamlanmış az sayıdaki soruşturmalardan dolayıdır. Bu yüzden de yanlış bir izlenim vermektedir; Batıdaki eleştirel olmayan haberler bu izlenimi daha da büyütmektedir.

BM, Amerikan özel birliklerinin 2010’da düzenledikleri gece baskınlarında 80 sivilin öldürüldüğünü tespit ettiğinde, raporu hazırlayanlar arasında bulunan Afganistan Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu’ndan Nader Nadery, bu raporun 2010’da BM’e bildirilmiş 73 vakadan soruşturulması tamamlanmış sadece 13 vakaya dayandığını söyledi; 73 vakada hayatını kaybeden sivillerin sayısının 420 olduğunu tahmin ediyor. Hava saldırıları ve özel kuvvetlerin gece baskınları direnişçilerin elindeki bölgelerde yapılıyor ki buradaki insanların BM veya İnsan Hakları Komisyonuyla teması yok. BM’in erişim alanında yapılan tamamlanmış doğru dürüst soruşturmalar bile sivil Afgan kayıpların sadece bir bölümünü belgelemektedir. BM’in verdiği sivil kayıp sayılarını sanki bunlar toplam kayıp tahminiymiş gibi yayınlayan Batılı gazeteciler, gökyüzünden Afgan halkının üstüne yağan şiddetin çapını ciddi ölçüde az gösteren propagandaya farkında olmadan katkı sunmaktadırlar.

Amerikan hava saldırılarının çapını, yıkıcılığını ve ayrım gözetmeyen doğasını sessiz kalarak gizleyen Başkan Obama, politikacılar ve medya, Amerikan kamuoyunun başka halklara karşı bu utanç verici ve bitmek bilmeyen şiddet tsunamisini hiçbir şekilde onaylamadığını çok iyi bilmektedirler. Amerikan hava saldırıları 11 yıldır her gün şu bildik soruya kesin cevabı vermiştir: Bizden niçin nefret ediyorlar? Kongre üyesi Barbara Lee’nin 2001’de uyardığı gibi “bizi müteessir eden şerire kendimiz döndük.” Gidişatı değiştirme vakti gelmiştir. Drone saldırılarıyla sınırlı kalmamak üzere günlük rutin haline gelmiş tüm hava saldırılarını sona erdirmek, Başkan Obama’nın ikinci döneminin başında en acil ulusal güvenlik önceliği olmalıdır.

Kaynak: Alternet

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı