Birkaç gündür ne desem diye düşünüp duruyorum. Şu Barzani kükremesi üzerine... Niyeti, Türk liderlerine “Haddini aşma, pahalıya ödersin” dedirtmek ise işte dedirtti, eline ne geçti? kendisinin sözleri nasıl Türkiye'de tansiyonu yükseltti ise, Türk yetkililerin sözlerinin de Kuzey Irak'ta tansiyonu yükselteceğinde şüphe duymamak lazım.

Ne oldu?

Öfkeler bilendi. Düşmanlık tohumlarına su taşındı? Fitne ateşine benzin döküldü. İyi mi oldu? Bu coğrafyanın türkü Kürdü birbirine hasım olursa iyi mi olur? Bu kimin işine yarar?

Kutlu Doğum günlerindeyiz.

Ben bugünlerde Rasulullah'ı üzen davranışları anlatıyorum.

Mersin'de bu konu üzerinde konuştum.

Bunlardan birisi de, Rasulullah'ın elinden tutan insanların kavim - kabile asabiyyeti ile birbirine buğz etmesiydi. Bunu cahiliye adeti olarak nitelerdi Allah Rasulü... Renk, ırk, dil ayrımı iman kardeşliğini tahrip etmemeliydi. Ebediyyet yolculuğu açısından bunların tayin edici bir değeri yoktu. Bunlar kazanılmış şeyler değildi ki, insan kalitesini belirlesin, hepsi ilahi bir lütuftu ve hiç kimse şu lutfun öbüründen üstün veya aşağı olduğunu öne süremezdi.

Arabın Arap olmayana üstünlüğü yoktur” ilkesi İslam'ın büyük insanlık mesajı idi.

Ebu Zer, Bilal- i Habeşi'ye “Kara kadının oğlu” diye hitap ettiğinde, Bilal'in içi ne kadar acımışsa, Allah Rasulü'nün içi de o kadar acımıştı. Hüznü yüzüne vurmuştu.

Sonra Ebu Zer, başını kumlar üzerine koyup,

-Bilal bu başın üzerine basmadıkça onu kumların üzerinden kaldırmayacağım, demiş ve gönül almıştı.

İslam'ın dili buydu.

Şimdi ben, bu coğrafyada yeni bir dil geliştirmek gerektiğini bütün gücümle haykırmak istiyorum.

Bir barış ve kardeşlik dili...

Kalb dili...

İsterseniz bir “Ümmet dili” deyin siz buna... İslam'ın kendi diliyle konuşmak adına...

Türk, Kürd, Arap, Fars, Pakistanlı ya da Afrikalı Müslüman liderleri şöyle aynı kare içinde gözlerinin içi gülüyor görsek dünyalar bizim oluyor.

Ya da Irak'tang elen her şii – sünni kavgasına dair haber yüreğimizi kavuruyor. Kadın cesetleri, çocuk cesetleri, harabeye dönmüş camiler, evler...

İçimden kopup geliyor:

-Ne alıp veremediğiniz var? Koca İslam coğrafyası hanginize dar geldi?

Bu toprakları sömürge halinde kullanmak isteyen emperyalist politikalar vardı, onlar bu coğrafyanın çocuklarının birbirine düşmesi için özel politikalar oluşturmuşlardı. Çil çil İngiliz altınları dolaşmıştı bu coğrafyada yürekleri satın almak için...

Satın alınanlar alındı, kendi kendilerini savunmaktan aciz, emperyalistlerin güvenlik şemsiyesi ile korunan minik minik devletçikler kuruldu, ve nihai planda bu coğrafya talan edildi.

Bizler yüz yıldır birbirimizin yüzüne bakmayı başaramadık.

kurduğumuz ortak teşkilatların içini dolduramadık.

Sonra tam İslami bilinçlenme ile, Rasulullah sevgisiyle el ele tutuşma arayışına girdik, bu defa emperyalizmin ikinci sömürgeleştirme dalgası başladı.

Anahtar adam bulmakta zorlanılmıyor.

Her yerde yüreği çürümüşler vardır.

Hayır somut bir ismi kastetmiyorum. herkes kendi yüreğine baksın. Bir başka İslam toplumu ile, bir başka İslam ülkesi ile ilgili kötü niyet besleyen herkes kendi yüreğine baksın. Bence orada bir kurt vardır.

Bakıyorsunuz, Sovyet işgal ordusuna karşı canınızı dişinize takıp mücadele vermişsiniz, “Mücahid” olmuşsunuz, sonra birbirinize düşmüşsünüz... Peki bu halde sizin adınız nedir? Irak'ta bir işgal gücü var, bir de içerde birbirini kıranlar var... Kim kim adına savaş veriyor?

Ya Barzani'nin sesleri ne anlama geliyor?

Yani biz kalkıp, şu küçücük coğrafyayı birbirimize cehennem haline getirmek için seferberlik mi ilan edeceğiz?

Kerkük de barış yurdu olsun, Diyarbakır da...

Türkler ne kaybeder, Kürtler ne kaybeder?

Kerkük de, Diyarbakır da cehenneme çevrilirse, bundan Türk ne kazanır, Türkmen ne, Kürt ne, Arap ne?

Yüz yıldır bütün İslam toplumları olarak kaybediyoruz. Çünkü topraklarımızın kaymağı sömürülüyor.

Petrolü özgürce tasarruf edip edememe savaşı değil mi şu yaşanan savaş?

Kürtleri Türklere karşı Amerika himaye etsin.

Arapları Türklere karşı İngilizler himaye etsin.

Ve biz birbirimizin dilini asla anlayamayalım.

Ne dramatik bir vakıadır bu.

Yeni bir dil diyorum.

Tayyip Erdoğan Kürtçe öğrensin, Mustafa Barzani Türkçe, Kral Abdullah Farsça, Hüsnü Mübarek Orduca, Müşerref Malayca....

Herkes İslam desin.

Herkes selam desin.

Selamlaşın sevişirsiniz” diyor Kutlu peygamber.

Birbirinizi sevmezseniz imanınız tam olmaz, diyor. İmanınız tam olmazsa cenneti bulamazsınız” diyor.

Niye cehennem ateşleri yaşıyoruz sanki...

İnancı, sevgiyi, selamı yürekten paylaşamadığımız için...

Kimin ellerinden tutuyoruz bakalım ellerimize...

Sam Amca'nın bombardıman uçakları Ayşe'nin üzerine bomba yağdıracak, Ali'nin üzerine çiçek atacak öyle mi?

Yüreklerimizi böldürmeyelim, diyorum. “İslam coğrafyası bir bütündür” demeyi öğrenelim. İslam inancı, bu coğrafyanın çocuklarını tek bir vücuda dönüştürür demeyi öğrenelim. Dünya planından ebediyyet planına bakmayı öğrenelim. Rasulullah'ın ellerinin sıcaklığını ellerimizde duyalım.

İslam'ın barış dili evrenseldir. Ama onu önce İslam coğrafyasının çocukları öğrenmeli, sonra dünyaya öğretmeli... Son söz: Haydin Rasulullah'ın kalb dilini bulmaya...