Ne bir fotoğraf karesinde, ne de herhangi bir televizyon görüntüsünde Sayın Bahçeli'yi gülerken gördüm. Hiç gülmüyor. Günahına girmeyeyim; belki de gizli gizli gülüyordur, bilemiyorum.
Terör ve ekonomi konusunda bir projesi var mı, onu da bilmiyorum. Bu güne kadar bilene de rastlamadım.
Projelerini siyasi rakiplerinin çalmasından mı çekiniyor? Veya, mütevazı kişiliği, “Bakın ey millet, projem var” diye şişinmesine engel olduğu için, gizliliği mi tercih ediyor?
Proje üretmekten veya gülmekten hazzetmiyor da olabilir. Mizaç meselesi; kim, ne diyebilir ki?
Mırın kırınla vakit tüketmeden yekten söyleyeyim: ekonomi veya proje o kadar mühim değil. Her şeyin başı sağlık. Yemişim projesini.
Gelgelelim, Muhterem Bahçeli son zamanlarda çok hiddetli. Bu kadar öfke bünyeye de zarar. Sokaklarda değil, bilgisayar başında görmek istediği ülkücü gençlere nasıl örneklik teşkil ettiği şöyle dursun, bu sinir katsayısı bilgisayar harddiskini bile bozar.
Halbuki, Ecevit'in yanında duygularını saklamayı bilen, son derece uyumlu, sakin, kanaatkar, ketum ve hatta altruist haliyle hatırlıyoruz onu.
Şimdi öyle mi ya?!
Bu kadar öfkeyi, siniri nerde, nasıl biriktirdi, anlayabilmiş değilim.
Gerçi, bunun sinyalini vaktiyle vermişti. Hani, “Bundan sonra tek gayem, Genel Kurul'da yeni yönetimin seçilmesini sağlamaktır” mealinde yaptığı açıklamasının ardından, “Genel Kurul'da siz de aday olacak mısınız?” diye soran gazeteciyi fena haşlamıştı: “Böyle açıklama yapan kişi bir daha aday olur mu?”
Çok geçmeden aday oldu ve kazandı ama, Ümit Özdağ vakasında görüldüğü gibi öfkesi artarak devam etti.
Merhum Başbuğ'dan sonra MHP Genel Başkanı olmak, öyle her babayiğidin kaldırabileceği yük değildir. Gergin ve öfkeli olmasının nedenleri arasında bu yükün ağırlığını da sayabilir miyiz acaba?
Herkes için geçerli güzel bir söz vardır: “Her zafer bilhassa onu hak etmeyen için ağır bir yüktür.”
Seçim anketlerinin umduğu neticeye işaret etmemesi, bu sözü aklına getirmiş midir, bilemem. Lâkin, siniri tepesine çıkmış, bu kesin; bağırıyor, çağırıyor, azarlıyor, tehdit ediyor.
Erzurum'da yağlı urgan atmıştı da, kalbimin pıt pıtları tellenmiş, “Eyvah!” demiştim; “Başka bir meydanda da, 'Cellat mı bulamadın, al sana cellat!' diyerekten, Kemal Tahir üstadımızın 'Kurt Kanunu'ndaki Çingenesine benzer birini bulup atmasa iyi!”
Konya'da karanfil attığını öğrendiğimde de, yüreğim ağzıma gelmişti. Evvela, Başbakan, içinde karanfil geçen bir cümleyle Bahçeli'ye sataştı sandım. Araştırdım, yok.
Karanfil atmasının özel bir anlamı olmadığına iyice kani olmasaydım, “Hey kurban olduğum Allah, bu nedir; karanfil atmak neyin nesi, nasıl bir şifredir?” diye aklımı yele verecektim nerdeyse.
Sayın Bahçeli, elinin altında, seçim kürsüsünden atacak bir şeyler bulamadığı zaman, sadece husumetle kabil-i izahı olabilecek tuhaf laflar 'atıyor'.
Bahçeli'nin seçim meydanlarındaki söylemini, “Siyasi terör yapıyor” şeklinde değerlendiren Başbakan, daha önce de, “Bunlar mı terörü çözecek? Bunlar orada miting bile yapamazlar. Yapsınlar da görelim!” demişti.
Bahçeli de bunların karşılığında, “Zihni bulanık, hezeyandan hezeyana koşan, pişkinlik ve yüzsüzlük örneği” gibi hakaretlerle, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanına demediğini bırakmadı.
Hadi, hepsini anladık da, Başbakan'a, “Sen değil misin cumhuriyetin değerlerine karşı çıkan?” demek ne demek? Hele, “Sinsi sinsi cumhuriyetle hesaplaşırken” ifadesi ne anlama geliyor?
Bu, şıp demiş CHP ağzından düşmüş lakırdılar, MHP siyasi geleneğinde nereye oturuyor? Vaktiyle Seyyid Ahmet Arvasi'den Erol Güngör'e kadar birçok Türk milliyetçisi, malûm çevreler tarafından benzer ifadelerle suçlanmamış mıydı?
Bahçeli, ya (zihninde) CHP ile koalisyon kurmak aşamasından iltihak aşamasına geçmiş, ya da sinirleri hakikaten de bozuk!
Ne diyelim, Allah encamımızı hayreylesin.
Kaynak: Yeni Şafak