Geçen hafta Papa ilginç bir çıkış daha yaptı. Fatih döneminde, Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordularının İtalya'nın Otranto şehrine karşı giriştiği kuşatma sırasında ölen 800 kişi aziz ilan edildi. Aradan bunca yüzyıl geçtikten sonra gerçekleştirilen bu kutsamanın Vatikan içinde rutin bir uygulama olduğu söylenemez. Cuma hutbelerinde “Allah katında din yalnızca İslâm'dır” âyetinden rahatsızlık duyan AB'nin, Vatikan'ın bu uygulaması karşısındaki tavrını doğrusu merak etmiyorum. Çünkü herhangi bir din kendi uygulamalarını başka inançtakilere, hele hele hiç bir dine inanmayanlara bakarak belirlemez, belirlememelidir.

Ne var ki Vatikan salt ruhani bir makam değil. Nitekim Papa 16. Benedict(us)'un İslâm'a hakaret olarak algılanan konuşması da; Avrupa'nın harcının oluşmasında Hristiyanlığın yaptığı katkının farkında olarak yeni Avrupa kimliğinin oluşumuna müdahale etmek istiyor. Avrupa Birliği Anayasası'nda Hristiyanlığa atıfta bulunup bulunulmamasının tartışıldığı (ve henüz tamamlanmayan) günlerde Avrupa kimliği, yeniden oluşum aracı olarak İslam'ı ötekileştiren stratejinin parçasıydı. Tarihsel bir hesaplaşmayı bugüne, Avrupalı'nın gündemine taşıyan Papa aslında Avrupa Birliği'nin kimlik politikalarına doğrudan müdahalede buluyor. Aynı zamanda tarih bilincini yeniden oluşturarak geçmişten yarına yönelik vizyon sunmaya çalışıyor. Otranto azizleri Avrupa kimliğine bir hatırlatma olarak okunmalı.

Avrupa bir yanda laik kimlik ve Hristiyan geçmiş arasında kimlik mücadelesine tutuşurken bu mücadelenin en önemli safhasında, ötekileştirerek kendi kimliğini inşa ettiği İslâm, paradoksal biçimde bugünkü gerçekliğinin bir parçası haline geliyor. Papa bir yanda Avrupalılara Hristiyan kökenlerini hatırlatarak bunun üzerinde yeni bir Avrupa tanımlaması yapmak isterken diğer tarafta büyük göçmen nüfusuyla varoşları zorlayan İslâm gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalıyor.

Büyük Ortadoğu Projesi'yle aynı zaman diliminde gündeme gelmeye başlayan “Avrupa İslâmı” tabiri ile bu Avrupa kimlik mücadeleleri arasındaki ilişki görmezlikten gelinemez. Avrupa'da yaşayan Müslümanlara yönelik yürütülen kampanya sadece terör parantezine alınarak geçiştirilemeyeceği gibi, Avrupa'nın kendisiyle yüzleşmesinden de bağımsız değildir.

Sarkozy'nin Fransa modeli din adamları yetiştirmeye yönelik planı ile ortaya çıkan uygulama ve niyetler daha liberal politikalar benimseyen ülkelerde de çoktan başladı.

Avrupa'nın, tarihsel deneyim gösterdiği üzere, artık kaçınılmaz biçimde içine giren farklı kültürlerle entegrasyon düzeyinde bir ilişkiye tahammül edebilecek olması Otranto'da savaşanların bugün aziz ilan edilmelerinden bağımsız değildir. Seküler ya da dindar her Avrupalı'nın buluştuğu belli başlı kavşaklardan biridir İslâm'la kuruları bu tür ilişki.

Sarkozy'nin iktidara gelir gelmez Avrupa İslâmı adına girişimlerde bulunması bu entegrasyonist duruşun uzantısıdır. Avrupa İslâmı adı altında yürütülen bu kampanya aslında Avrupalıların Avrupa dışı toplumlara tepeden bakan bir söylemin parçası. Her şeyden önce Avrupa İslâmı, “öteki”leştirilen, oryantalist bakışla barbar ve medeni olmayan İslâm'ın ehlileştirilmesini imâ ediyor. Bu yönüyle çok aşağılayıcı bir söylem her şeyden önce… En azından Avrupalılığı peşin olarak olumluyan, önceleyen, farklı olanı -özelde de İslâm'ı- dışlayıcı karakterine vurgu yapıyor.

Avrupa İslâmı'na Avrupalılardan daha çok sarılan yarı batılı yarım aydın kesim bu işi çok sevmiş görünse de bizzat terimin kendisi Avrupa çelişkisini hatırlatıyor.

Avrupa İslâmı derken her şeyden önce tek bir Avrupa varmış gibi bir ön kabulü dayatıyor… Avrupa'ya uygun İslâm denilmek isteniyorsa, buna kimin karar vereceğini, Avurpalıların böyle bir müdahaleye haklarının olup olmadığını bir kenara bırakalım, her şeyden önce hemen akla gelen bir Avrupa var mı? Kendi içinde kimlik kavgası veren Avrupa, monoblok bütünlükmüş gibi Müslümanlar söz konusu olduğunda onu edilgenleştirerek müdahale hakkını kendinde görebiliyor.

Avrupa İslâmı kimileri için diğer pekçok projeye nazaran daha sempatik bir çağrışım yapıyor olabilir; ancak, temelde Avrupalılığı mutlak olumlayan, farklılıkları bu muhayyile içinde edilgenleştirip, entegre eden bir proje.

Avrupa İslâmı'ndan kasıt, kısa süreli de olsa göçmen olgusu etrafında biçimlenen tarihi tecrübenin adı olmadığı ortada. Empoze edilen bu başlık, durum tespitini değil Müslümanları emperyal projelere uygun ve uyarlı nesneler haline getirme projesine işaret ediyor…

Kaynak: Yeni Şafak