İslam’ın kendine has bir hayat tarzı vardır. Bölgelere, kültürlere ve endüstriyel gelişmelere göre bir oranda esneklik gösterse de onu var eden ilkelerden uzaklaşmayı kabul etmez. Çünkü İslam bir başka medeniyetin negatif veya pozitifi değildir.
İslam sadece bir hayat biçimi de değildir.
Hakikatin ta kendisi olan değer, hayatı, ölümü ve ölüm ötesini ihata eden bütünlüğün adıdır.
Hayatı niteleme Hakikatin hakkıdır ve ondan başkasına ait değildir. Hayatı sadece dünya ile kaim gören bütün anlayışları tanımlayan; var eden, yaşatan ve sonlandıran külli iradedir.
Meşru ve gayri meşru onay, hakkaniyet duyarlılığı açısından da bunu gerekli kılar. Dolayısıyla İslam, fıtratı dikkate alarak, insanı huzurlu, toplumsallığı adaletle kaim kılmayı murat eder. Bu bütünlük aynı zamanda dünya ve ahiret dengesiyle insanın kalbinde ve aklında çelişki barındırmaz, ahenkli bir yapının oluşumuna imkan verir.
Günah, aynı zamanda kişisel veya toplumsal zararı ifade eden bir eylem olarak iki dünyayı da içeren özelliğe sahiptir. Yine sevaplara bakıldığında, erdemli davranış olarak topluma iyilik sunma çabasını içerir.
“Allah (cc) rızası” mümin için, bütünleyici amacın adıdır. Bir başka ifadeyle, bu rıza doğrultusunda insan günahtan sakınıp sevap işlemeye koyulduğunda, amacın içinde bulunduğunu hisseder ve aynı zamanda adaletin kişiden topluma akışına aracılık etmiş olur. Bir diğer boyutuyla niyet, eylem ve amaç bütünlüğünü koruduğu için ahiretteki yerinin de güzelleştirmiş olur.
Müslümanın zihni parçalı yapıyı kabul etmez.
Akılla duygu arasında, bilgiyle eylem arasında tutarlılık, doğru çalışan irade için kaçınılmazdır. İslamın yaşam tarzının inançla doğrudan bağlantısı olmak zorundadır. Eylemin, inancın onayı ile ortaya çıkması amaç bütünlüğünün gereğidir.
Hayatın akışı boyunca, ayrıntıdan bütüne, genelden detaya çelişkisiz anlayışın her an çalışır durumda devrede bulunması, mümin için bir güvenlik atmosferi oluşturur. Müslümanlar, neleri yapacaklarını ve nelerden kaçınacaklarını, inandıkları Kitap marifetiyle, tüm dünyaya açıklamış olurlar.
Şüphesiz bu durum, önceden kendilerini inanç ve tavır açısından ortaya koyma hali, çetin, ancak bir o kadar erdemli davranıştır. Farklı inanç ve algıları rahatlatan, tutarsızlığa karşı kendinin sorgulanmasını, dolaylı olarak, isteyen tutum başka bir söylemin gerçekleştiremeyeceği kaliteyi barındırmaktadır.
Modern dönem, hız ve iletişim etkisinin en yüksek olduğu zaman olarak tebarüz ederken tarih boyunca akıp gelen bütün zevk ve tutkuları yenileyerek sunma becerisiyle vücut buluyor. Fıtrata karşı parçalı ve bulanık mantıkla insanı geçmiş, an ve gelecek bağlamında parçalı hale getirmekle kalmıyor, dünya adına ahireti görmezden gelmeyi, tutkular üzerinden kurguluyor.
Bulanık algı zevkle bütünleştiğinde, amacın izafileşmesini içeren büyük bir yanlışlığı rahatsızlık hissi uyandırmadan devreye koyuyor.
Tesettürün başı örtmekle sınırlı hale gelme sürecine girmesi, iktisadi hayatta helal haram kavramlarının köşeli durumdan ovale geçmesi bunun açık belirtilerinden bazıları. Müslüman insanın erkek ve kadın olarak, toplumsal hayata bilgi ve becerisiyle katılıp mahremiyetin saklı kalmasını içiren tesettür durumu, modern algıyla kendini şıklıkla ve modayla ortaya koymada önemli mesafe almış durumda.
Tesettür oysa mahremiyetin kamusal alanda giyim, söz, hal ve davranışla korunmasıyken, envai çeşit biçimleriyle ve defileleriyle ortaya saçılan yeni giyinme tarzları, teşhirin konusu haline gelmiş durumda.
Hicabın murat edildiği örtünme durumundan çekiciliğe taşınma, vitrin olma gayretleri hepimizi ilgilendiren bir sorundur. İman eylem arasındaki bütünlüğü parçalayan, davranışları bulanık hale getiren sorun, hemen her konuda yozlaştırıcı etki yapmaktadır ve görünürlüğe, daha ziyade, giyim kuşam, eğlence üzerinden kavuşmaktadır.
Altmış sekiz kuşağı yozlaşan, tüketime köle olan baba nesline protesto olarak doğmuş, yırtık pantolonlar, basit giyimle karşı koymaya çalışırken, piyasa gençlerin giydiklerini tarza dönüştürüp moda olarak sundu ve algı dönüşümünü başardı.
Karakteri değişmeyen, iştahı daha da artan ve büyük endüstriyel imkânlara kavuşan piyasa, her açıdan Müslüman kitleyi müşteri olarak gördüğü günden beri dönüştürmeye başladı ve hayli mesafe aldığı da açıkça ortada.
Yeniden kendimizi, amaç ve onu var kılan “bütünlük” açısından değerlendirme durumundayız. Bunu yaparken hepimizin aynı denizde ıslanmakta olduğumuzu unutmamamız önemli.