WILTON PARK (Sussex/İngiltere)Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) yolculuğu bir keskin virajda; dışarıdan bakanları ?Acaba yol kazası olacak mı?? diye düşündüren savrulmalar yaşanıyor. Kıbrıs konusunda Brüksel'in istediklerini biz yapmıyoruz, onlar da her şeyi hazır müzakere dosyalarını açtırmıyorlar. Ne oluyor?Böyle bir dönemde kilit ülkelerden diplomatlarla gazeteciler ve akademisyenleri bir şatoda bir araya getirdi İngilizler. Toplantının bizler açısından iştah açıcı bir başlığı var: 'Türkiye ve AB: Yeni bir ivmeye doğru'? Katılımcılar Türkiye'nin başmüzakerecisi Ali Babacan'ı, AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu genel müdürü Michael Leigh'yi ve Yunanistan'ın AB nezdindeki büyükelçisi Vassilis Kaskarelis'i dinlediler, hem onlarla hem de kendi aralarında durumu tartıştılar.Tek cümlelik bir özet isterseniz durum şu: Yüzümüze karşı hoş sözler sarf etseler de, Avrupalı diplomatlar, Türkiye'nin AB yolunda bir kazaya uğramasından ciddi biçimde endişe duyuyorlar. O bildik, kimbilir ne kadar çok tekrarlanmış 'farklı' özelliklerimiz yeniden akıllarına geliyor, Kıbrıs'ı bir diken olarak görüyor ve AB'nin sindirim sistemini de yetersiz buluyorlar.Dışarıdan bakınca müthiş anlamsız görünen bir toplantı sizin anlayacağınız. Neden çağrıldıklarını anlamanın imkânsız olduğu ikisi Ermenistan'dan biri de ABD'den gelen üç Ermeni toplantının gereksiz ayrıntılara boğulmasına yol açtı. İlk günün ilk oturumunu izlerken, ?Bu kargaşadan hiçbir sonuç çıkmaz? umutsuzluğuna kapılmadan edemedim.Yine de bir sonuç çıktı, hiç değilse benim için: Türkiye'nin AB yolculuğu, Brüksel'deki bürokratlar ile üye ülke diplomatlarının şoförlüğüne bırakılmamalı; ilişkiler farklı bir zeminde yürümek zorunda. Bürokratlar ve diplomatlar, ?Türkiye? denildiğinde o hep bildiğimiz 'farklı' özellikleri gözlerinin önüne getiriyor ve Türkiye'yi AB içerisinde görmeyi göze alamıyorlar. Ne kadar tartışsanız nafile; kafalarının bir yerinde ?Ne yapsak da yılsınlar ve kendiliğinden ilişki koparsınlar? düşüncesinin yattığı o kadar belli ki?Türkiye'nin AB yolculuğunda bu noktaya kadar gelebilmesi bürokratlar ve diplomatlar istediği için olmadı; onların zorlamalarıyla her dönemeçte vurulan kilitleri konulara stratejik bakmayı bilen ülkelerinin siyasîleri açtı. Türk ekonomisinin canlılığı, insan gücünün sağladığı avantajlar, pazar olarak değeri, enerji koridoru oluşu fazla bir anlam taşımıyor sıradan insanlar için; nüfus kalabalığı, kültür farklılığı gözlerine batıyor? Bir tek siyasîler, haritaya baktıklarında, Türkiye'yi yanlarında görmenin sağlayacağı üstünlükleri derhal kavrıyorlar.Bu sebepledir ki, muhalefetteyken ?Türkiye Avrupalı değildir? kampanyası yürüten politikacılar bile, devlet yönetimine geçtiklerinde, derhal olmasa da zaman içerisinde, konuya farklı yaklaşmaya başlıyorlar. Angela Merker o eğitimden geçti, Nicolas Sarkozy de -seçilebilirse- dünyanın kaç bucak olduğunu muhtemelen anlayacak.Bu durum Türkiye'nin tezlerinin her platformda en güçlü biçimde savunulmaması anlamına gelmiyor. Bürokratlar ve diplomatların anlayışsızlığı, siyasîlerin geniş ufuklu oluşları, öncekileri ihmal edip sürekli ötekilerin ardına sığınma kolaylığına sürüklememeli. Başta konuyla ilgilenenler olmak üzere Avrupa kamuoylarının aydınlatılmaya ve ikna edilmeye ihtiyacı var. Wilton Park'ta toplananlar, üç gün boyunca, AB kapısındaki Türkiye'yi mercek altına aldılar. Şu gerçeği rahatlamak için bir sebep olarak görmeyiniz lütfen: Kışkırtıcı sorular eşliğindeki zorlamalara rağmen, Avrupalı diplomatlar ve AB bürokratlarının ağzından 'tam üyelik' dışında formüller pek işitilmedi. Türkiye hâlâ Avrupa haritasının da bir yerinde duruyor.