Euro'muz var, bırakmak son derece tehlikelidir diyoruz. Ortak Pazar, Avrupa (ortak) pasaportu, Strasbourg Parlamentosu, sınırların kaldırılması, ortak politikalar bütünü ve öncesine dönülmeyecek bir gerçeklik oluşturan diğer tüm kazanımlar var diyoruz, ama Avrupa Birliği'nin çözülmesi bunları tehdit etmektedir.  
  
Avrupa'yla derdi olan sadece Avrupalılar değil. İki Almanya'nın birleşmesinden beri çözülen Avrupa'yı çeken Fransız-Alman ortaklığı ve Paris-Berlin rekabetinin geri dönüşüdür. Bu birleşmeden sonra yeni başkentlerin ilişkileri Avrupa gemisinin dümenindeki Fransız-Alman çiftinin yerini tutamadı ve gerçek sebeplerin ve yıkıcı öfkenin oluşturduğu aynı karışımdaki hükümetlerin sinir krizlerine şimdi de yurttaşlarınınki eklendi.

Avrupa tarihinde hiçbir zaman bir devlet ve hükümet başkanları zirvesi perşembe günkü Avrupa Konseyi'ndeki kadar kötü geçmedi. Hiçbir zaman, AB'nin muhafazakâr yöneticileri toplantısında, gözünde hepsi suçlu olan Avrupa Birliği komiserlerine "Konuşmaya hakları yok. Hükümetler onların yüzünden 3 gün boyunca iskemlelerine oturamıyorlar" diyen Silvio Berlusconi'nin saldırısı gibi bir saldırı olmadı. Herkes Berlusconi'nin hesaplarını gördüğünü biliyor. Berlusconi'nin davranışının nedeni, İtalya'nın finans yolsuzlukları, Alitalia'ya verilen kamusal yardımlar ya da ülkesinin atık yönetimi nedeniyle kendisine sürekli baskı uygulayan Komisyon'dan nefret etmesidir ama Nicolas Sarkozy de Berlusconi'nin yolunda gitmekten çekinmedi.

Sarkozy de, Dünya Ticaret Örgütü görüşmelerinde fazla liberal pozisyonlar alarak İrlandalı çiftçilerin AB sübvansiyonlarında bir indirim kuşkusu oluşturmakla suçladığı ticaret komiseri Peter Mandelson'a saldırdı. Mandelson'a, Konsey'in nasıl çözeceğini bilemediği bu yeni krize, İrlanda'nın "hayır"ına katkıda bulunmuş olma eleştirisini getirdi, ancak Fransa Cumhurbaşkanı'nın tüm komisyonu hedef aldığı anlaşılıyor.

Sarkozy, komsiyonun mesela balıkçılara yardımına koşarak siyaset yapmasını engellemesine tahammül edemiyor. Sarkozy, Silvio Berlusconi gibi, komisyonun koruyucusu olduğu antlaşmaların ülkesini gerekli gördüğü gibi idare etmesini sınırlandırmasını kabullenmiyor. Birçok Avrupa yurttaşı gibi, Brüksel'in yürütme erkinde kör bir bürokrasinden başka bir şey görmüyorlar. Üstelik Fransız ve İtalyan yöneticiler, bu konuda, Silvio Berlusconi'nin perşembe günü Euro'nun aşırı değer kazanması hakkında yaptığı "Avrupa ürünlerini sert bir şekilde cezalandıran", "Avrupa müdahale etmeli" ve "vites değiştirmeli" açıklamalarında olduğu gibi, düşüncelerinde yalnız değiller.

Brüksel'e karşı, kendi ülkelerinin imzaladığı, iyi ya da kötü AB'nin bizzat temelini oluşturan antlaşmalara karşı, bir hükümetler isyanı gürültüsü yükseliyor. Büyümedeki yavaşlama ile onu izleyecek olan bütçe açıkları nedeniyle işler yolunda gitmiyor. Bu nedenle perşembe günü, Konsey her yönden çekiştirildi. Angela Merkel, Nicolas Sarkozy'nin yakıt üzerindeki KDV indirimi önerisine karşı çıktı, çünkü ona göre petrol fiyatlarındaki artış kalıcıdır ve Avrupa daha az tüketmeye alışmalıdır. Çekler liberal cumhurbaşkanlarının fazla toplumcu, parlamentolarının da fazla ulusüstü bulduğu yeni kurumsal sözleşmeyi onaylamayı reddettiler. Ancak bu durum onları, Polonyalılar gibi - Fransa'nın reformların yürürlüğe girmesini genişlemenin sürdürülmesine bağlamasını -kabul etme aşağılamasından alıkoyamadı

Şüphesiz içinde bulunduğumuz noktada her şeyin söyleniyor olması önemli ama daha önemli olan herşeyi olduğu gibi görmek, yüzleşmekten kaçınmamaktır. Hükümetlerin; 1-AB içinde bir ekonomik hükümetin kurulması ile merkez bankalarının bağımsızlığı dengelenmesi ya da dengelenmemesi 2- Avrupa inşasının hedefi, bir güç ya da pazar olarak Avrupa 3-Genişlemenin sınırları ve ulusal hükümetlerin ve ortak kurumların karşılıklı ağırlıkları hakkında hakiki görüş ayrılıkları devam etmektedir. Bu görüş ayrılıkları içinde o kadar çok alt gruplar var ki, artık hiçbir hükümetlerarası konsensüs mümkün olamıyor. Avrupacı siyasi partiler AB yurttaşlarına Strasbourg'a açık bir siyasi çoğunluk yollama ve Brüksel'de idareyi ele alma olanağı sunmadıkça, Avrupa demokrasisi bir gerçeklik haline gelmedikçe, çözülme yayılacaktır. Ve çözülme gitgide daha da artacaktır.
 
Kaynak: Zaman