Görünene bakılırsa Avrupa borç krizi hakkında herkesin bir fikri var. Princeton siyaset bilimcisi Andrew Moravcsik gibi iyimserler “Avrupa'ya nakavt sayımı yapmak için vakit erken”, Avrupa Birliği vakti zamanında çok sayıda krizi atlattı ve bu krizi de atlatacaktır diyorlar. Harvard tarihçisi Niall Ferguson ise bu fikre katılmıyor ve Yunanistan'da yaşananın başka yerlerde de yaşanabileceğini savunuyor. Ona göre, Avrupa, avronun sırtını yere getirecek “Avrupa çapında bir bankacılık krizinin eşiğinde olabilir.
Yunan draması hakkında tüketilen mürekkebin miktarına bakınca, buradaki gerçek trajediyi gözden kaçırmamak işten bile değil. Avrupa'nın mevcut karışıklığı nasıl yönettiğine bakmaksızın, Avrupa Birleşik Devletleri – Lizbon'dan Litvanya'ya, Baltık'tan Balkanlara siyasi, askeri ve ekonomik bir birlik – btmiştir. Çoğu insanın farketmediği şey, durumun neredeyse 20 yıldır bu olduğudur. Rüyâyı kurtarmak için hiçbir şey yapılamaz çünkü derin yapısal kuvvetler iş başında. Avrupalılar, bu birliği soğuk savaş sırasında Sovyetler Birliği'nin ürkütücü gücüne karşı koymak için oluşturmuşlardı. S.S.C.B 1991 yılında çöktükten sonra Avrupa Birleşik Devletlerine duyulan ihtiyaç da birdenbire ortadan kalktı.
Son yirmi yıldır yaşanan olaylar açıkça göstermiştir ki, soğuk savaşın sona ermesi, Avrupa rüyâsının sonuna işaret etmiştir. AB üyesi ülkeler, siyasi ve askeri birlik doğrultusunda kayda değer hiçbir ilerleme sağlamadılar ve ekonomik birliklerini çözdüler. Avrupa'nın karşısında varoluşsal bir tehdidin olmayışı yüzünden bu süreç devam edecektir. Mevcut kriz, gelecekte, bu rüyânın sona erdiğinin bir diğer ikaz işareti olarak hatırlanacaktır.
Avrupa Birliği çağrıları asırlarca geriye gidiyorsa da, 1945 öncesinde üzerinde ciddi şekilde düşünülmemişti. Fransa ve Almanya gibi ulus devletler, egemenliklerini, bağımsızlık haklarını kıskanç bir şekilde savunmuşlardı.
Avrupalıların, Avrupa Birleşik Devletleri doğrultusunda büyük bir adım atmaları ancak soğuk savaş bağlamında olmuştur. Fransa, Almanya, İtalya ve Benelüks ülkeleri 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kurdular. 1957 yılı geldiğinde, kömür ve çelik modelini tüm bir ekonomiye uyarladılar ve Avrupa Ekonomi Topluluğunu kurdular. Ardından, yeni ticari bloklarını muhafaza azmiyle, Avrupa Para Anlaşmasıyla para birimlerini oluşturdular. On yıla varmadan da ekonomik birliği kurdular.
Bu bahse değer düzenleme, Sovyetler Birliği kaynaklı emsalsiz tehdide doğrudan bir cevaptı. Modern tarihte ilk kez, bir devlet öylesine güçlüydü ki Napolyon ve Hitleri mağlub eden gevşek ittifaklarla kuşatılamazdı. Sovyetlere karşı ancak bölgesel bir birlik yeterince kudretli olabilirdi; ve II. Dünya Savaşı, iktisâdi gücün önemini ispatlamıştı ve işe başlanacak yer, mantıken ekonomik birleşmeydi.
Avrupalılar, birliklerini şekillendirmek için egemenliği teslim etmeliydiler. Diğer şık, Sovyet hâkimiyetiydi. Bu yüzden de “özgürlüğü” “hayat” ile takas ettiler.
Bu ülkeler, ortak ordu ve belki de tek bir Avrupa devleti kuracak olan Avrupa Savunma Topluluğu anlaşmasını da imzaladılar. Fakat siyasi ve askeri egemenliği teslim etmek, gidilecek çok uzun bir yol olduğu için Fransa bu projeyi 1954 yılında yok etti. Dolayısıyla da Avrupalılar, askeri savunma için ABD ve NATO'ya bel bağladılar. Ama genede, onları savunsun diye süresiz olarak Amerika'ya güvenebileceklerine kâni olmadıkları için, bütünüyle bir Avrupa ittifakı olan, Amerika'nın kıtadan çekilmesi durumunda ortak bir orduya tahvil edilebilecek Batı Avrupa Birliğini kurdular.
1960-1990 arasında Avrupa'da sadece sınırlı gelişmeler oldu. Siyasi ve askeri birliğe doğru bir kımıldama olmadı. Bu esnâda, bu yıllar zarfında yürürlüğe koyulan çeşitli ekonomik anlaşmalar, 1950'de inşa edilen yapıyı güçlendirdi ve genişletti. Ortak para birimi müzakerelerini başlatma kararı bile mevcut sistemde sismik değişim işareti vermedi; mevcut sistem üzerinde bir değişiklikti.
1991'de Sovyetlerin çöküşüyle birlikte, Avrupa Birleşik Devletlerine duyulan ihtiyaç da ortadan kalktı. Son yirmi yıldır yaşananlar bunu açıkça göstermektedir.
Aksi yöndeki tahminlere rağmen – Avrupa Komisyonu Başkanı Romano Prodi, avroyu siyasi birleşme öncesi meze olarak tanımlamıştı – siyasi birleşme yönünde bir hareket olmadı. Avrupa'nın çokça pazarlanan anayasası, bu davaya hizmet edecek hiçbir şey ihtiva etmedi ve buna rağmen Fransız ve Hollandalı seçmenler 2005 yılında anayasayı kesin olarak reddettiler.
Avrupa Birliği'nin ateşli taraftarları, 2009 yılında imzalanan Lizbon Anlaşmasını Avrupa'nın artık başkanı da var diyerek kutladılar. Kabul ve itiraf edemedikleri şey, onun Avrupa Konseyi Başkanı olduğuydu ki Avrupa Konseyini kontrol eden de üye devletlerdir.
ABD'ye rakip bir askeri birlik rüyâsı, fena halde abartılı olduğunu ispatladı. Avrupalılar, askeri kurumlardan bir alfabe çorbası hazırladılar ve hatta bir de dışişleri bakanı yerleştirdiler. Ancak bir Avrupa ordusu yok ve önemli tüm dış politika ve savunma kararları, oybirliğine tâbi ki şovun patronunun üye devletler olması anlamına gelir.
Bunların hiçbiri de şaşırtıcı değil. Uluslar, sahici siyasi birlikler üzerinde ancak bekâları tehlikedeyken düşünürler. Avrupalıların soğuk savaş sırasında siyasi ve askeri birlikle flört etmeleri bu yüzdendi. Sovyetler Birliği yok olduğunda, birleşik bir devlet olarak Avrupa umudu da yok oldu. Ufukta gerçek hiçbir tehdit yokken, durum böyle olmaya devam edecek.
Hakikat, birarada tutmak için herşeyi kuşatan jeopolitik bir neden olmadığından dolayı Avrupa ekonomik birliği de aşınmaya başladı ve aşınmaya da devam edecektir.
Ekonomik birliğin kaçınılmaz çöküşü, 1990'ların refahı sayesinde kısa bir süreliğine gecikti. Avrupalıların sağlıklı bir büyüme içinde olmalarına, liderlerinin avro'nun tek pazarı mükemmelleştireceğine dolayısıyla da onları daha da zenginleştireceğine inanmış olmalarına bakınca, AB'yi ortadan kaldırmak için iyi bir neden yoktu.
Fakat yeni binyıl dönemecinde ekonomik şartlar kötüleşir kötüleşmez, Fransa ve Almanya, ulusal çıkarlarını hızla birliğin çıkarlarının önüne koydular. 2001 itibariyle, tek pazar kurmak için tasarlanmış rekabet politikasına riayet etmeyi reddettiler. Ortak para biriminin payandası “istikrar ve büyüme” paktını da düzenli olarak ihlal ettiler ve en sonunda büsbütün yeniden kaleme aldılar. Avrupa Merkez Bankasına defalarca saldırmaya, hizmet ve enerjide tek pazar yaratma teşebbüslerini yok etmeye bile zaman buldular.
2008 yılında mâli kriz yakaladığında, ekonomik ulusçuluğun dirilişi hız kazandı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Şansölye Angela Merkel, olağanüstü durumla nasıl başa çıkılacağı hakkında açıkça husûmete düştüler ve ardından da kendi sanayilerini, kendi işçilerini korumak için koşuşturdular. Fransa eski cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing ve diğerlerinin bu “gerici” hareketten vazgeçilmesi ve “Avrupa pazarının bir bütün olarak görülmesi” yönündeki ricalarına kulak verilmedi.
Borç krizi, üye devletlerin kendi ulusal çıkarlarını birliğin çıkarlarının önüne koymaya istekli olduklarının bir fazla delildir. Fransa ve Almanya bir kez daha ihtilaf içindeler. Dedikodulara göre Sarkozy, Yunanistan'a yardım paketi hakkında görüşülürken avro'dan çekilmekle tehdit etti. Fransa, bağımsız Avrupa Merkez Bankası'nın gücünü dengelemek için üye devletlerin kontrolünde bir Avrupa hükümeti istiyor.
Almanlar ise müsrif ortakları desteklemekten usandıklarını belli ettiler. Hayra alâmet değil, geçenlerde İçişleri Bakanı Thomas de Maiziére, soğuk savaşın sona erişinin Almanya'yı “ulusal çıkarlarını büyük bir zindelikle” izlemesi için serbest bıraktığını teyid etmişti.
Bir yorumcunun kaydettiği üzere, üye devletler “ekonomi politikalarını kıta ölçeğinde ele almayı” reddediyor, “daha dar bir ulusal bakış açısından” bakmayı tercih ediyorlar.
Bir sonraki adım nedir?
Mevcut düzenlemenin sürdürülebilir olmadığında herkes mutâbık; AB, refah getirmiyor ve sorumsuz iktisâdi politikalar, azalan ve hızla yaşlanan nüfuz yüzünden daha fazla krizin ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Birçokları, gereken cevabın daha fazla birlik olduğunu savunuyorlar. Komisyon, üyelerin “tek Avrupa pazarı pahasına ulusal çıkarları teşvik eden tedbirleri” reddetmesini istiyor. Çeşitli ekonomistler, siyasi birlik öneriyorlar. Eğer Avrupa tek bir devlet olursa, şu anki gerilimler ortaya çıkmayacaktır diye ümit ediliyor.
Ama gelin görünki Avrupa rüyâsının sona ermesi daha muhtemel bir neticedir. Avrupalılar, bir süredir farkında oldukları şeyi er geç kabul ve itiraf edecekler: Birliği birarada tutmak için hiçbir sebep yok. Avrupa Birliği üyelerinin, işbirliğine son verecekleri anlamına gelmez bu; işbirliğini bağımsız ulus devletler olarak yapacakları anlamına gelir. AB sağ kaldığı müddetçe, sözde birlik olarak kalacaktır.
Kaynak: Walt.foreignpolicy (Stephen Walt'ın Foreign Policy dergisinin web sitesindeki blogunda yayınlanmıştır.)
Yazar hakkında: Notre Dame Üniversitesi Siyaset Bilimi Doçenti. Bu makalenin konusunu da işlediği Europe United: Power Politics and the Making of the European Community başlıklı kitabının Cornell University Press tarafından Ocak 2011'de yayınlanması bekleniyor.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın