'ABD'de tekelleşmenin de etkisiyle haberler giderek daha hafif, eğlence odaklı bir noktaya taşınıyor. Bu programlar özellikle de toplumsal cinsiyet konularında haber ve bilgi veriyormuş gibi yapıyor, bazen bilinçsizce de olsa bunları veriyor ya da en azından bir maske sunuyorlar. Haberlerdeki kadınlar genellikle 'hikâyelerin pembe gettosu' adını verdiğim şekilde üçe ayrılıyorlar. Editörler, kadınları 'çocuk bakımı', 'cinsellik' ve 'beden' üzerinden ayrıntılandırabileceğimiz konularla ilişkilendiriyorlar. ABD'de profesyonel çalışma hayatına ve siyasete katılan kadınlar çoğalıp güçlense de durum bugün de pek parlak sayılmaz.'
Jennifer Pozner, 'Medyada Haberler ve Kadın' grubunun temsilcisi olarak ABD'deki durumu böyle özetliyor. Aslında durum, Türkiye'de de, dünyanın gelişmiş birçok ülkesinde de farklı değil. Kadınlar medyada, 'kurban', 'zavallı', 'mağdur', 'cinsel nesne', 'kutsal ana' ve 'namus simgesi' benzeri sıfatlarla yer alıyorlar.
'Arka sayfa veya 3. sayfa güzeli' gazetecilik mesleğinin olmazsa olmazlarından birisi olarak kabul görüyor. Kadınlar bu duruma tepki olarak şöyle bir istatistik veriyorlar: "Arka sayfa 'güzelleri'nin yüzde 100'ü kadın, yüzde 0'ı erkek." Bu rakamlara ülkemizdeki medyanın durumunu tanımlayan şunları da ekleyebiliriz: Medya yöneticilerinin yüzde 15'i kadın, yüzde 85'i erkek. Köşe yazarlarının yüzde 12'si kadın, yüzde 88'i erkek. Televizyonların siyasi tartışma programlarına katılan konukların yüzde 11'i kadın, yüzde 89'u erkek. Genel yayın yönetmenlerinin yüzde 0'ı kadın, yüzde 100'ü erkek.
Bu rakamları geçen günlerde yayımlanan 'Medyada Cinsiyetçiliğe Son' (Medya İzleme Grubu-Mediz) kitabından aldım. Kitap, 3-4 Mayıs 2008 tarihlerinde İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenen 'Cinsiyetçi Olmayan Bir Medya İçin' konferansında bir araya gelen, çoğunluğu kadın olan medya sektörünün temsilcilerinin, konunun uzmanı akademisyenlerin konuşmalarına ve araştırmalarına dayanıyor.
***
Akademisyen Hale Bolak Boratav da reklamdaki cinsiyetçiliğin önemine dikkat çekiyor: "Reklamdaki cinsiyetçi imgeleri 'önemsiz' diye küçümseyemeyiz. Bir kere medyada çok yer kaplıyorlar. Görsel medya önyargıların pekişmesi ve akla getirilmesi için özellikle elverişli... Uzun saatler TV seyreden kişilerin daha az seyredenlere kıyasla, kadın ve erkeklerin rolleri ile ilgili sorulara daha cinsiyetçi cevaplar verdiği görülüyor... ABD'li medya eleştirmeni Jean Kilbourne bu konuda şunları söylüyor: 'Reklamlar sadece ürün satmazlar, aynı zamanda ve belki de daha da önemli olarak, belirli değerler(doğrular/yanlışlar), imgeler, inanç sistemleri de satarlar, ama çoğumuz reklamları ciddiye almadığımızı, onlardan etkilenmediğimizi savunuruz."
***
Toplumun her alanına hâkim olan cinsiyetçilik aslında medyayı da yönlendiriyor. Toplumlar demokratikleştikçe, kadınlar yaşamda daha görünür hale geldikçe, bu haksızlığı daha fazla hissedip itiraz ediyorlar. Bu itiraz, yalnızca kadınları ilgilendiren bir itiraz değil. Eğer toplumun yarısını oluşturan kadınlar, siyasette, medyada, yönetim kademlerinde yoksalar, o toplumda ciddi bir eşitsizlik olduğu anlamına geliyor.   
Bir toplumda eşitsizlik varsa, bundan kadınlar kadar erkekler de olumsuz yönde etkileniyorlar demektir. Çünkü erkek egemen kültür, aynı zamanda baskıcı, otoriter bir kültürdür. Bu kültür yönetimde olmayan kadınları ezdiği gibi erkekleri de eziyor, onları da hak yoksunu bırakıyor.
Gazetelerin 3. sayfa ve arka sayfa 'güzelleri'nin çıplak kadın fotoğraflarından oluşması, cinselliği de erkeğin faydalandığı bir ilişki olarak gören anlayıştan kaynaklanıyor. Medya toplumun genlerine işlemiş erkek egemen kültürü yeniden üretmeye devam ediyor.
Son yıllarda medyada da kadın gazeteci sayısı artmaya başladı. Bu artış, medyadaki maçoluğu bir ölçüde sınırlandırsa da, ürkütücü durumu sürüyor.
Özellikle gazetelerin spor sayfalarına yansıyan şiddet ve 'erkeklik' dolu üslup, bu alandaki kötü durumun en uç örneği olarak görülebilir. Tabii, spor sayfaları da gökten düşmüyor. Onları yönlendiren de gazetelerin yayın yöneticileri.
'Medyada Cinsiyetçiliğe Son' kitabını okurken, işimizin hâlâ çok zor olduğu duygusuna kapıldım.
Erkek egemen kültürün kendisini en çok hissettirdiği alanlardan birisi olan medyada, cinsiyetçilik hâlâ egemenliğini sürdürüyor. Bu konuda duyarlı erkeklerin kadınların yürüttüğü mücadeleye daha fazla katılmaları gerektiğine inanıyorum...

 

Kaynak: Radikal