Başkan Obama, İran’a karşı acıtıcı müeyyidelere uluslararası destek temin ederek diplomatik kazanım elde etmiş olabilir ama Arap kamuoyu başka bir yönde ilerliyor. Geçen ay Zogby ve Maryland Üniversitesi’nin Mısır, S. Arabistan, Ürdün, Fas, Lübnan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde birlikte yaptıkları kamuoyu yoklaması, bölgedeki görüşlerin İran nükleer programının olumlu algılandığı bir yöne doğru kaydığını telkin ediyor.

Bu görüşler, Arapların İran’ı belki de İsrail’den bile büyük bir tehdit olarak görmeleri üzerinden hesap yapan Washington için sorun arzetmektedir.

Peki, Arap kamuoyunun kanaati niçin değişmektedir?

Yaptığımız kamuoyu yoklamasına göre, Arapların çoğunluğu İran’ın sırf barışçıl nükleer program izlediği iddiasına inanmıyor. Fakat ezici bir çoğunluğu, İran’ın nükleer silah geliştirme hakkı olduğuna, uluslararası câmianın bu programı sonlandırsın diye İran’a baskı yapmaması gerektiğine inanıyor. Daha mânidar olan ise bu yılki katılımcıların büyük bir çoğunluğunun İran nükleer silah edinseydi, Ortadoğu için olumlu olurdu diye düşünmeleri. 2009 yılında yapılan yoklamada, katılımcıların sadece yüzde 29’u böyle düşünüyordu.

Sonuçlar elbette ki ülkeden ülkeye değişiyordu. Mısırlıların kayda değer bir kesimi, nükleer İran’a olumlu bakıyor; Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki çoğunluk böylesi bir sonucu olumsuz görüyor. Bununla birlikte, geçen yılki eğilim çarpıcıdır.
Arap kamuoyu kanaatindeki bu çark edişi anlamanın en kısayolu, Amerika’nın Ortadoğu politikası hakkındaki Arap görüşleridir. Obama yönetiminin ilk aylarında (2009 baharı) yaptığımız kamuoyu yoklaması, Amerika’nın Ortadoğu politikası hakkında katılımcıların yüzde 51’inde büyük bir iyimserlik tespit etti ki Obama’nın seçilmesinden önceki on yıla kıyasla tam bir tezat teşkil etmekteydi. Aradan bir yıldan biraz fazla bir süre geçtikten sonra iyimserlerin oranı yüzde 16’ya düştü; yüzde 63’lük bir kesim kötümserliklerini dile getirdiler. Bu kötümserlik, İran’a karşı Arap tutumundaki değişimi başka herhangi bir meseleden daha iyi açıklamaktadır. Araplar, İran’a Amerika ve İsrail politikaları prizmasından bakma eğilimindeler.

Çoğu Arap, İran sevdalısı değil ve pek çokları İran’ı kayda değer bir tehdit olarak görüyorlar. Fakat Arap kamuoyu İran’ı bölgedeki en büyük tehdit olarak görmüyor. Açık uçlu bir soruda kendilerine en büyük tehdidin nereden geldiği sorulduğunda, katılımcıların yüzde 88’i İsrail’i, yüzde 77’’i ABD’yi tehdit olarak tanımladı; İran’ı tehdit olarak tanımlayanların oranı ise sadece yüzde 10’du. Kamuoyu, İsrail ve ABD’ye ne kadar öfkeliyse, İran hakkında o derece az tasalanıyor ve İran’ı “düşmanımın düşmanı” olarak görüyor.

Amerikalı yetkililer, Arapların İran’a karşı tutumlarından bahsederken genelde Arap hükümetlerin tutumlarını kastederler; Arap hükümetleri, özellikle de karşıt denge olarak kullanılan Irak’ın bölgesel gücündeki çöküşe bakınca İran’ın artan gücünden kaygılanıyorlar. Fakat İran hakkında endişe duyan Arap hükümetleri bile farklı sebeplerden dolayı endişe duyuyorlar.

İran’ın komşu olduğu bazı küçük Arap ülkelerinin bilhassa da Birleşik Arap Emirlikleri’nin sahih güvenlik endişeleri var. Fas, Mısır ve Ürdün gibi daha uzakta olanlar ise İran’ın kendi ülkelerindeki kamuoyu kanaatini etkilemesinden ve İran’ın söz konusu hükümetlere muhalif hareketleri desteklemesinden endişeleniyorlar. İran nüfuzunun en başta ABD yüzünden bölge çapında hissedilen hüsran duygusu ve Arap-İsrail çatışmasındaki açmazdan kaynaklandığının farkındalar – işte bu yüzden, Arap-İsrail çatışmasını halletmenin İran nüfuzunu engellemenin en emin yolu olduğunu düşünüyorlar.

Tüm bunlar bizi can alıcı bir soruya getiriyor: Obama yönetimine karşı Arap tutumunda geçen yıl yaşanan çarpıcı değişimi açıklayan nedir? “Obama yönetiminin Müslümanlara ve İslam’a karşı Amerikan tutumunda yaptığı değişiklikleri Arapların takdir etmemesi” değil. Katılımcılar, Obama yönetiminin bu politikasından hoşlandıklarını belirttiler. Fakat bu değişimin sebebi ıskalanacak gibi değil: Katılımcı Arapların yüzde 61’i, Obama’dan yana hayal kırıklığı duydukları tek meselenin, Arap-İsrail çatışmasına yönelik Amerikan politikası olduğunu belirttiler.

Kamuoyu yoklamalarımız, bu meselenin Arapların Amerika’nın Ortadoğu politikasına baktıkları başlıca prizma olduğunu her yıl göstermiştir. Yavaş ilerleyen barış süreci yüzünden duyulan hayal kırıklığı, Gazze Şeridi üzerindeki İsrail kuşatması ve Gazze Filosu trajedisi, Arap görüşüne bir bakış açısı sağlamaktadır. Sonuç itibariyle de kazanan İran oldu.

Amerikalı yetkililer Arap kamuoyuna seslenip nükleer İran tehdidini bölgenin karşı karşıya olduğu merkezi sorun olarak öne çıkardığında, kamunun sempati veya ilgi ve dikkat göstermesini bekleyemezler. Bölgedeki görüş, “İran’la çatışma, Arap-İsrail barışının önşartıdır” değil. Aksine, çoğu Arap, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki barışın, İran nüfuzunu sınırlandırmaya takaddüm etmesi/önce gelmesi gerektiğine inanıyorlar.

Hem iyi hem de kötü haber var. Olumlu tarafı, Arapların büyük bir çoğunluğunun İsrail-Filistin çatışmasına iki devletli bir çözümü kabule hazırlanmaları ve çoğunluğun, böylesi bir çözümün bir diğer savaşla değil müzakerelerle hayata geçebileceğine inanmalarıdır. Kötü haber ise çoğunluğun böylesi bir çözümün hayata geçeceğine artık inanmamalarıdır; bu durum, Arapların ABD’ye öfkesini artırmakta ve İran’ı olumlu şekilde görmelerine sebep olmaktadır.


Yazar hakkında: Maryland Üniversitesi Profesörü, Brookings Enstitüsü Saban Center for Middle East Policy kıdemli üyesi.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı