İsrail'in Gazze'yi acımasızca yerle bir etmesine duyulan büyük çaplı duygusal tepkiyi ilk elden gözlemlediğim Fas'tan yeni döndüm. Nereye gidersem gideyim, öfkeyle çaresizliğin, kudretsizlikle aşağılanmanın ve suçlulukla utancın bir arada hissedildiğini gördüm.
Ülke, hem İsrail'in masum kadın ve çocukları hedef gözetmeden öldürmesine hem de bazı Arap rejimlerinin İsrail'in Gazze'ye ölümcül saldırısına göz yummasına duyulan infial duygusuyla kaynayan bir kazandı.
Birkaç istisna dışında hiçbir Arap lideri, Arap kardeşlerine karşı girişilen korkunç saldırıyı onaylamaya ya da meşrulaştırmaya kalkışmadı. Öte yandan Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve diğer "ılımlı" Arap devletleri; kan davalarını, aşiret zihniyetlerini ve karşılıklı düşmanlıklarını hırpalanmış Gazze halkının hatırına bir tarafa bırakmıyor, bölgesel güç dengesinin "radikal" Arap rakiplerinin aleyhine gelişmesinden çok da rahatsız görünmüyordu.
Otoriter Arap rejimlerinin siyasî tutumlarını ve onları felce uğratan bölünmeleri izlemek de acı vericiydi. Libya'nın tuhaf lideri Muammer Kaddafi, tipik otoriter bir tavırla Arap liderlerinin "korkakça ve yenilgiyi kabullenmiş" tepkilerini lanetlerken oğlu ve muhtemel halefi Seyf El İslam Kaddafi, liderlerini İsrail saldırısı esnasındaki tepkisizliklerinden mesul tutmayan Arapları eleştiriyordu.
Cezayir Parlamentosu, altta kalmamak için İsrail'le tüm diplomatik ve ticarî ilişkileri suç haline getiren bir kararı geçirdi. Fas Kralı Altıncı Muhammed, ihtilaflarla dolu olan ve Gazze halkının acılarına etkin bir cevap vermekten aciz hiçbir Arap zirvesine katılarak kendini küçük düşürmeyeceğini ilan etti.
Sıradan bir Fas, Cezayir, Libya ve Mısır vatandaşının bu toplu ikiyüzlülüğün karşısında iki tatsız tercih vardı: Tutarlı bir stratejik vizyonlarının olmamasından dolayı Arap topraklarına kaos ve istikrarsızlıktan başka bir şey götürmeyen radikal kurtuluş ya da ulusaşırı devrim hareketleriyle güçlerini birleştirmek; veyahut çürümüş ve bağımlı otoriter rejimlerin egemenliğindeki iktidar yapısına boyun eğmek. Kitlelerin içinde bulundukları çıkmaza dair bu zıt ve neredeyse kutuplaşmaya iten duygular kuşaklar boyunca mevcuttu ancak, iki uç arasındaki yarık hiçbir zaman Gazze çatışması esnasındaki kadar net şekilde ortaya çıkmamıştı.
Böyle bir ortamda "Arap sokakları"; liderlerinin halk iradesini hiçe sayması, silahlı direniş hareketlerinin başarısızlığından doğan hüsran ya da kendilerini ikisinin arasında mücadele edecek siyasî bir güce dönüştürmek konusundaki isteksizliklerinden kaynaklanan bir ızdıraba saplanmış durumda. Gazze sonrası yaşanan siyasî kavgalar, ağız dalaşı yapan Arap liderlerin tahtlarını korumaya ve propaganda yarışında birbirlerine gol atmaya çalıştıkları geçmişteki çatışmalara çok benziyor. Sık sık görüldüğü gibi, Arap Birliği, Birleşik Devletler'in ve şimdi de İsrail'in arka çıktığı "ılımlı güçler"in radikalleri etkisiz halde tutmaya çalıştığı bölgesel bir rekabet oyununa kurban gidiyor. Hamas ve Hizbullah gibi silahlı direniş gruplarını hoş karşılamayan ülkelerle onları destekleyenler arasındaki soğuk savaşın ortasında kalan sıradan Araplar, Arap siyasetinin bitmeyen bölünmüşlüğünden ve iktidardakilerin kendi kişisel kazançları için ideolojik ve hizipsel çatlakları kullanmalarından kaynaklanan öfke ve hayal kırıklığıyla dolup taşıyor. The Daily Star, 17 Şubat 2009
Kaynak: Zaman