Sudan haber ajansları, ABD hükümetinin 2.2.2014 tarihinde Sudan büyükelçisi Joseph Staford’un diplomatik görevlerini durdurduğuna ve İslam dinini seçip Müslüman olmasından sonra da işine son verdiğine dair bilgiler vermişti. Sudan “Safari” gazetesinin verdiği habere göre, Amerikan elçilik sözcüsü, Sudan’daki büyük elçinin şahsi ve ailevi sebeplerden dolayı istifa ettiğini ifade etti. Elçinin Müslüman olduktan sonra işine son verildiğiyle ilgili sorulan sorulara suskun kalmayı tercih eden sözcü, konuyu “Tüm Amerikan vatandaşlarının tercih ettiği din üzere yaşamaya hakkı vardır. Bunu engelleyen hiçbir kanun da yoktur” diyerek geçiştirmeye çalıştı. Amerika Dışişleri Bakanlığı ise, elçinin İslam dinini seçmesiyle ilgili herhangi bir tekzip veya teyidde bulunmazken, Sudan elçisinin yerine geçici olarak Hartum’a Cristopher Haroun’u çoktan atamıştı bile.
Bu tehlikeli haber diplomatik çevrelerce basite alınmayan bir durum. Joseph Stanford, İslam’a ve Müslümanlara düşman olan bir ülkenin büyükelçisi. İslam dinini seçmesinin anlamı ise bir bakıma, gerçeklere ulaşmış olmak ve ülkesinin bu nefret politikasını reddetmek olarak algılanabilir. Bu haber aynı zamanda Amerika siyasetinin yalnızca İslam’a ve Müslümanlara değil, hedeflerine ters düşen özgürlük ve adalete savaş açtığının da bir kanıtı niteliğinde. Yani özetle Amerika, demokrasiye ve insan haklarına çağıran ama çıkar ve arzularına ters düştüğü zaman bu kavramları tepetaklak eden bir ülke. Din ve inanç özgürlüğü yaygarası koparan ama dünyada İslam’a karşı en acımasız savaş taktiklerini uygulayan, İslami hareketlerin peşine düşen, terörle mücadele bahanesiyle Müslüman liderlerin evlerini bombalayan ve bunu özgürlük ve demokrasi adına yapan bir ülke. Bu, amerikanın anladığı ve empoze ettiği özgürlük anlayışı. Trajikomik olan ise bizim toplumuzda bulunan bazı kargalar, “Amerika, Müslüman Kardeşlerle iş birliği halinde. Barack Obama aslında Müslüman. Hatta kardeşi Afrika’da İhvan mensubu olan bir mühendis” gibi sözler sarf ederek olaylara ne kadar kör baktıklarını ispat etmiş oluyorlar.
Sudan büyükelçisinin Müslüman olması bizim açımızdan şaşırtıcı değil. Çünkü biz Müslümanlar, dinimizin Allah tarafından indirilen son hak din olduğuna inanıyoruz. Tarih boyunca da farklı dinlere mensup pek çok siyaset, ilim ve fikir dünyasındaki önemli isimlerin Müslümanlığı seçtiğini de biliyoruz.
Öyleyse görevimiz, Allah yoluna güzel bir ilim ve doğru bir üslupla insanları çağırmak değil midir? Dinimizi ve medeniyetimizi tüm dünyaya anlatmak ve insanları uykularından uyandırmamız gerekmiyor mu artık? Ancak şu an Müslüman dünyaya baktığımızda gördüklerimiz bunun tersi değil mi? Müslümanlar Batı’nın yaydığı İslam’ı yaşamıyorlar mı? Bunun yansımalarını ise çok net görmüyorlar mı?
Kaynak: Al Bosala
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız