Irak'ın sadece yüzlerce insanı öldürüp yaralayan bir patlama meydana geldiğinde manşetlere çıkması trajik bir durum. Son iki ayda Bağdat'ta iki kez önceki günkü gibi iki katliam yaşandı; son saldırı, Irak halkının ülkelerinin ABD tarafından işgal edilmesinin bedelini hâlâ kanlarıyla ödediğine dair korkunç bir hatırlatma.
Manşetlerde Afganistan'ın Irak'ın yerini alması kaçınılmaz olsa da, bunun ahlaken sorgulanabilir bir yanı da var. Amerikan güçlerinin Irak'taki kayıpları azalırken ve Afganistan'daki ABD ve Britanya kayıpları artmaya başlarken, ikincisi haber bültenlerinde adım adım Irak'ın yerine geçiyor. Bu da Irak'ta işlerin dikkat çekici biçimde iyileştiği ve ülkenin bütün alanlarda ilerleme kaydettiği izlenimini yaratıyor. Daha haziran ayında, bir yığın yaygara arasında, Amerikan güçleri Irak kentlerinden ülkenin dört bir köşesindeki çeşitli Amerikan üslerine 'çekilmişti'.
Uyuşturucu kullanımı artıyor
ABD güçleri için durumun iyileştiğine kuşku yok, öte yandan Britanya birlikleri Irak cehenneminden arap topar alınıp Afganistan cehennemine atıldı. ABD'nin Irak planı kendi kayıplarını azaltmak konusunda bugüne kadar başarılı oldu, zira 'direnişe' (Irak'ta nefret edilen Kaide tarzı terör saldırılarından ayırmak için 'onurlu vatansever direniş' ifadesi kullanılıyor) karşı savaşmak üzere daha fazla Irak gücü seferber edildi.
Fakat yönetici çevrelerin parçası olmayan Iraklılara durumlarının işgalden bu yana iyileştiğini anlatmaya çalışırsanız, size sadece sayısız ölüyü ve yaralıyı değil, milyonun üzerindeki yetimleri ve dulları, ülkeden kaçan 2 milyon insanı, birçoğu korkunç bir sefalet halinde yaşayan ülke içindeki 2 milyon mülteciyi hatırlatacaklardır.
Birçok kasaba ve kenti kaplayan lağım sularını, temiz su, yakıt ve elektrik olmayışını, giderek kötüleşen sağlık ve eğitimi anlatacaklardır. Yüzde 50'nin üzerindeki işsizlik oranından, kaçırılan çocuklardan, özgürce hareket etmekten korkan kadınlardan ve uyuşturucu kullanımıyla fuhuşun hızla artmasından söz edeceklerdir. Irak ve Amerikan hapishanelerindeki on binlerce mahkûma uygulanan tüyler ürpertici işkence yöntemlerinden dem vuracaklardır. Size, Başkan George W. Bush'a ayakkabılarını fırlatan Muntazer el Zeydi gibi 'dünyaca ünlü bir vatansevere' bile Başbakan Nuri Maliki'nin muhafızları ve güçleri tarafından işkence ediliyorsa, sıradan vatandaşın ne gibi bir şansı olabileceğini soracaklardır.
Iraklılar ayrıca derhal, ülkeye 'Amerikan tanklarının sırtında' gelen yolsuz yöneticilerden de söz edecektir. Bakanlıkların ve yüksek mevkilerin ABD'nin mezhebe ve etnik kökene göre tarif edilen çeşitli müttefikleri arasında pay edildiğini anlatacaklardır.
Gerçekten de Irak'ta yolsuzluk öyle boyutlara ulaşmış durumda ki, ticaret bakanı ve kardeşleri 'Dürüstlük Komitesi' üzerinden yüz milyonlarca dolar çalmakla suçlanıyor; ulaşım bakanı yardımcısı, bir diğer muazzam rüşvetin 'ilk taksidi' mahiyetinde 100 bin dolar alırken yakalanıyor.
Hem ABD yanlısı hem özgür rejim olmaz
Irak ve halkı acı çekmeye devam ederken, Batı medyasının çoğunluğu onların acısını görmezden gelirken, Başkan Barack Obama da hâlâ selefi Bush'un hedefinin peşinden gidiyor. Bu hedef Bağdat'ta ABD'yle yakın ittifak halindeki bir hükümete sahip olmak. Bu, istikrarlı, barış içinde ve demokratik bir Irak yaratmakla bağdaşmıyor. Amerikalı stratejistlerin hâlâ öğrenmediği şey şu: Irak halkı özgür bırakıldığında Bağdat'ta Amerikan yanlısı bir rejimi kabul etmeyecektir ve 'çıkış stratejisi' kaçınılmaz biçimde uzun vadeli işgalle sonuçlanacak, daha fazla kan ve yıkımdan başka bir şey getirmeyecektir.
Irak halkından ahlaksız, mezhepçi ve Amerikan yanlısı siyasetçilerden oluşan karman çorman bir güruhu seçmesi nasıl beklenebilir? Yegâne gerçekçi çıkış stratejisi, Irak halkının kendi kaderini Amerikan müdahalesinden bağımsız olarak tayin etmesiyle başlamalı. (25 Ekim 2009)
Kaynak: Radikal