Laikliğin başka eğilimleri dışlayarak kendi kendini tehdit ettiği Türkiye'de, AKP köktencilerle katı laikler arasındaki orta yol. AKP döneminde demokratikleşen ve kalkınan Türkiye, Araplarla ortak tarihini oryantalizmden kurtularak yeniden yazıp, bölgeye yakınlaşmalı
Türkiye ve İran yeniden yapılanma ihtiyacı duyuyor; Türkiye halifeliğin kaldırılması ve Batı modelini örnek almasıyla başlayan modern tarihini gözden geçirmeli, İran da iç cephesini yeniden oluşturmalı. Mustafa Kemal Yunan işgalinin Ankara kapılarına kadar ilerlemesine izin veren hilafet rejimine karşı isyanında ve gerikalmışlık, hurafet, cehalet ve din adamlarının kontrolüne dayanan görüntüleri ortadan kaldırıp akılcılık, ilerleme, sivil toplum, demokratik ve modern kurumlar üzerine kurulu Batı modelini örnek almakta haklıydı. Bunlar İslam'ın altın çağındaki değerleriydi; İslam, medeniyetini bu temel üzerine kurmuştu.
Bir mutlaktan diğerine geçildi
Fakat, Türk devriminin üzerinden 80 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra, ülkenin laik tercihi gerilemeye başladı, ekonomi kötüleşti. Amerikan üssü İncirlik, 'Arap vatanına müdahalede bulunma üssü' olma özelliği taşıyor. Bu arada da, Türkiye'nin İslam'la ilişkisinin kesilmediğini açıklayan, köktenci veya modern İslami hareketler belirdi.
Bununla birlikte, laiklik hâlâ kutsal bir tercih, ordu da laikliğin savunucusu. Bu tercihle eğitilmiş yeni kuşaklar, laikliğe dokunulmasına veya yeniden okunmasına karşı sokaklara dökülebiliyor. Laiklik şu an, kendisini tehdit ediyor, kendi değerlerini kendisi yıkıyor ve ilkelerini bırakıyor. Neredeyse, geleceğe bakmaktan çok geçmişi savunuyor.
Laiklik tıpkı halifelik döneminin sonlarındaki gibi, hasımlarından intikam alma tehdidinde bulunan ve başka eğilimleri uzaklaştıran yırtıcı bir hale geldi. Bunun kanıtıysa, başörtüsünü yasaklaması. Oysa laiklik özgürlük, bireysel tercih ve ötekinin görüşüne saygı duyulması üzerine kuruludur. Başörtüsü veya peçe de bireysel özgürlüğün parçasıdır.
Türkiye 1923'te, İslam hilafetinden 'laiklik hilafeti'ne geçerken, laikliğin ruhuyla daha uyumlu olan liberal süreci yaşamadı. Hilafet üzerine kurulmuş Osmanlı Devleti'ne karşı çıkan İttihat ve Terraki Cemiyeti'yle Turancı milliyetçiliğin laiklik tercihi mutlaktı. Dolayısıyla Türkiye bir mutlaktan diğerine geçti. Benzer bir geçiş, Rusya'da 1917 devrimiyle yaşandı. Rusya Çarlığın mutlaklığından sosyalizmin mutlaklığına teslim olurken, bu zihniyetten kurtulmak için eleştirisel liberal süreçten geçmedi. 2. Dünya Savaşı sonrası Doğu Avrupa'da da yaşanan buydu; bu ülkeler dini mutlaklıktan Marksist mutlaklığa geçti. Türkiye'de halifeliği sultanın askerleri koruyordu; şimdiyse laikliği ordu koruyor. Her iki durumda da askerin egemenliği söz konusu.
AKP'yse, bazılarının hilafet rejimine dönüş olarak okuduğu Refah Partisi ve İslamcı romantizmle, diyaloğu reddeden ve değişen şartlara rağmen eski tercihe bağlı kalan katışıksız laiklik arasında orta yol bulmak için belirdi. AKP, laikliğin de ruhu olan siyasi çeşitlilikle ilgili tercihleri halka sormak istiyor. İsrail'den uzaklaşıyor, silah anlaşmalarını iptal ediyor, Araplara ve özellikle de Mısır ve Suriye'ye yaklaşıyor, birçok Arap ülkesinde kalkınma çalışmalarına destek veriyor. Türkiye AKP sayesinde en yüksek kalkınma, üretim ve modernleşme oranlarına ulaştı.
Araplarla Türklerin bin yılı aşkın süreye yayılan ortak bir tarihi var.
Diğer yandan bölge, Türkiye, Irak ve Suriye'deki etnik ve mezhepsel sorunların işbirliğiyle ve kültürel ve ulusal kimlik çerçevesinde çözülmesinin eksikliğini duyuyor. Örneğin, İsviçre modeli İtalyan, Alman ve Fransızları, bir siyasi rejim altında barındıyor. Geriye de, vilayetler çerçevesinde çözülmesi mümkün olan sınır sorunları kalıyor. Öte yandan, bütün tartışmalı sınır bölgeleri emperyalizmin kalıntılarıdır. İsviçre modeliye birlikte, siyasi sınır düşüncesi tükenebilir. Zira tarih, kültür ve uygarlık, coğrafyadan önce gelir. Dicle ve Fırat, Türkiye, Suriye ve Irak arasında ortak kalkınma için kullanılabilir.
Ortak tarihi Batı yazdı
Daha da önemlisi, Arap zihnindeki Türk görüntüsü değiştirilmeli. Oryantalizm, Batılı medya organları, edebiyat ve sanat çalışmalarının çizdiği bu görüntü, harem, cariye, çok eşlilik, ve çiftçilerin sömürülmesi gibi olgular içeriyor. Bunu değiştirmek, Türkiye'nin Osmanlı tarihinin, oryantalistlerin ve Batı emperyalizmi organlarının düşüncelerinden uzakta yeniden yazılması, bilim adamlarının sorumluluğunda. Batılıların hedefi 'hasta adam'ı, bedenini parçalayarak ve Avrupa ülkeleri arasında paylaştırarak ortadan kaldırmaktı.
Batılıların bu amaçla çizdiği görüntüyü değiştirmek, Araplara ve Türklere yardım etmek için Arap ulusalcılarının ve tarihçilerinin sorumluluğu. Zira Araplarla Türklerin ortak tarihi ne sadece 1913'te Arap milliyetçileri için Şam'da kurulan darağaçlarından, ne de çiftçileri kırbaçlayan Türk vergi memurlarından oluşuyor. Sultanahmet Camii'nin minareleriyle Kahire'deki Mehmet Ali Paşa Camii'nin minareleri arasında ne fark var ki?
Kaynak: Radikal