Ak Parti tecrübesi; çevreyi merkeze taşımasıyla, muhafazakâr kimlikli temsil kabiliyetiyle, sivil alanı genişletmesiyle, eşzamanlı olarak  yerel ve global değerlerle ilişki geliştirebilmesiyle ve ekonomideki başarılarıyla olduğu kadar yeni tarz “ılımlı İslâm” algı ve pratiğiyle de gelecek yıllarda birçok akademik çalışmanın konusu olacak, bundan hiç şüphem yok.

 

Nice mastır ve doktora çalışması ve nice kitap ve makale, Ak Parti fenomenini anlanlandırmaya ve değerlendirmeye çalışacak. Bunu, Ak Parti’yi yakın takibe almış İslâm âlemindeki ve Batı’daki ilgiden rahatlıkla çıkartabiliriz.

 

Şu âşikâr ki, Ak Parti’nın İslâm âlemindeki imajıyla Batı’daki imajı arasında köklü farklılıklar var. Tabiî ki değerlendirmelerde örtüşen yönler de var. Doğal, çünkü, herkes kendi dünya görüşü perspektifinden meseleyi ele alıyor. Bu zeminde de algıyla gerçek zaman zaman yer değiştiriyor. Bu, Batı’da olduğu kadar Doğu’da da öyledir.

 

Bu yazıda, İslâm coğrafyasınaki İslâmî halk hareketlerinin Ak Parti tecrübesine yaklaşımına ışık düşürmeye niyetlendim. Bunlar arasından da toplumsal temsil gücü en belirgin olanların yaklaşımına. Bu sebeple de demokratik süreçlere katılımı “Allah’ın hâkimiyet hakkını halkla paylaşma” süreci olarak gören ve bu gerekçeyle de bu süreçlere katılan partileri şiddetle reddeden yapılanmalar bu yazının konusu değildir.

 

İslâm coğrafyasında devletin izin verdiği ölçülerde demokratik süreçlere katılan halk hareketleri, Ak Parti tecrübesini merakla, ibretle ve zaman zaman gıbta ile izliyor. Kimisi bu tecrübeden kendisine yeni bir yol haritası üretebileceğini bile düşünüyor. Sık sık Ak Parti örneğininin zikredilmesi neredeyse vakayı âdiyeden.

 

“Bunlar, Ak Parti tecrübesinde ne görüyorlar?” sorusu önemli. Onların ne gördüklerini madde madde şöyle özetleyebileceğimi sanıyorum.

 

Bir, Müslüman ülkelerdeki laik partiler İslâmî eğilimli partileri ekonomiden anlamamakla itham ediyorlar. Bunlara göre, eğer ekonominin dizginleri dindar insanların eline geçerse ülke ekonomisi batar.

 

Yine bunlara göre, dindarlıkla dünyevî başarı bir arada olamaz. Ak Parti tecrübesi ekonomide gösterdiği başarıyla klişeleşmiş “İslâmcılar ekonomiden anlamaz” seküler hurafesini yıktı...

 

Onlara, “Türkiye’ye bakın, dindarlar, batıcıların marifetleriyle çökmüş ekonomiyi düzelterek büyük atılımlar yaptılar” deme fırsatını verdi.

 

İki, bu tecrübe; “Muhafazakârlar bizi içe kapanık bir ülke yapacak” ithamını ters yüz etti. Zira, Ak Parti icraatları Türkiye’yi sadece Doğu’ya değil maksimum ölçüde Batı’ya da açtı. Öyle ki, batıcı seleflerinin Avrupa Birliği’ne girişte gösterdiği gayretin kat kat fazlasını gösterdi. Türkiye’nin imajını bütün dünyada müsbet mânada artırdı.

 

Böylece, hem Doğu hem de Batı ile eşzamanlı ilişki sürdürülemez, algısını önemli ölçüde tashih etti...

 

Üç, İslâmî kökenli insanların iktidarına önemli bir tenkit de, dindarların yönetime gelmesiyle “medeniyetler çatışması” teorisinin fiilen yürürlüğe girecek olmasıydı. İşte, Ak Parti dindar kimliğiyle “çatışma teorisi”ne karşıtlığını sadece retorikle ilan etmedi, Batı’ya; temsil ettiği dünya adına beraber yaşamanın bir adresi olarak, “Medeniyetler İttifakı projesi”ni de sundu. Dolayısıyla çatışmadan yana değil, beraber ve barış içerisinde, her medeniyetin kendi kimliğiyle yaşayabileceğini göstermeye çalıştı.

 

Dört, Ak Parti kendi ülkesinde parya olan çevreyi merkeze taşıma konusunda önemli adımlar atarak siyasetten umudunu kesmiş insanlara, güç kaymasında siyasetin hâlâ işlevsel olduğunu gösterdi.

 

Bir taraftan çevreyi merkeze yakınlaştırarak (menfî vaya müsbet) dönüştürürken diğer taraftan da merkezi çevreye yakınlaşmaya, onları tanımaya ve onlara alışmaya zorladı.

 

Beş, “Dindar kesim seçimle iktidara gelirse bir daha gitmez” şüphe ve saldırılarını izale ettiler. Türkiye’de en katı muhaliflerin bile böyle bir iddiası yok artık.

 

Altı, “İslamcılar yönetimi ele geçirirse “öteki”nin yaşam tarzına müdahale edecek, bütün kadınları zorla çarşafa sokacak” argümanları Ak Parti tecrübesiyle havada kalmıştır.

 

Bu yaklaşımları çok iyimser bulabilirsiniz. Ben de zaten kendi düşüncelerimi değil, Müslüman dünyadaki genel algıyı özetlemeye çalıştım. Ne kadarına katılır, ne kadarını redderesiniz, o size kalmış.

 

Malum, Türkiye yeni cumhurbaşkanının seçimi arifesinde. Bu seçim süreci ülkemizde olduğu kadar ülke dışındaki güç merkezlerinden de dikkatle takip ediliyor. Öyle ki, zaman zaman aday adayı bile gösterme nezaketsizliğinde bulunabiliyorlar. Neyse.

Yukarıda görüşlerini özetlediğim kesimlerin genel kanısı, Ak Parti’nin cumhurbaşkanlığı makamına kendi saflarından birisini seçerek başarısını taçlandıracağı yönündedir. Böylece, cumhurla başkanı arasındaki değerler çatışmasına son verilecektir.

 

Hâsılı kelâm eğilimler ve algılar bu yönde.