Nasıl söylemişti Özdemir Asaf? 'Açlık insanı öldüren, partileri yaşatan bir olaydır' mı demişti?

Geçen hafta İzmir'in Buca'sında gencecik bir kız çocuğunu daha öldürdü açlık.

Ne mutlu size efendiler!

Daha uzun yaşayacak partileriniz.

Şirketleriniz...

Yasalarınız…

Laikliğiniz…

Demokrasiniz…

Geçen hafta henüz 14 yaşında ömrünün ilkbaharında bir kız çocuğu, okul çıkışı, karşıdan karşıya geçmek isterken trafikte, hızla gelen bir minibüsün altında kalarak can verdi.

Bu elim trafik kazasında ne kızına çarpan otomobilin şoförünü, ne de trafikle ilgili herhangi bir şeyi suçlu buldu annesi.

Tek suçlu vardı onun gözünde:

Açlık!..

"Akşam evde kalan son unla bir ekmek yapmıştım. Kızım akşam yemeği olarak, üzerine margarin sürdüğü 1 dilim ekmek ve bir domates yemişti. Sabah bir dilim ekmeğimiz dahi kalmamıştı. Sabahçı olan kızımı, akşam geldiğinde yine 'margarinli ekmek hazırlama sözü' vererek, aç aç okula gönderdim. Kızım da yoldan karşıya geçerken, açlığın neden olduğu dalgınlıkla minibüsün altında kalmış olabilir."

Suçluyu kuyruğundan yakalamış ifşa ediyordu anne.

Suçluyu, yani bütün insanlığı!

Sabah aç karnına okula göndermek zorunda kaldığı çocuğunu, akşama 'margarinli ekmek' sözüyle avutan bir annenin feryadı hangi insanı suçlu kılmaz?

İnsanlığımızdan utanmamak için bu feryadı neyle örteceğiz efendiler?

Vazgeçmediğimiz sahte kavgalarımız, tükenmez tartışmalarımız, iddianamelerimiz, savcılarımız, "türbanlarımız", demokrasimiz, laikliğimiz, çok uluslu şirketlerimiz bu feryadı örtmeye yeter mi acaba?

Bir dilim ekmeği, bir gram margarini yoksa ne yapsın anne?

Yavrusunu avutmak için "laikliği" ekmek yerine koyup, margarin yerine bir parça "dincilik" mi sürsün üzerine?

Söyler misiniz, ne yapsın, kimi beklesin anne?

Arif Ay'ın şiirindeki gibi "bir ömer" arar bulur mu onu?

"taşı tencerede kaynatan anne

çocuklara umudu sabrı

öğreten anne

seni bir ömer arar bulur

beni zulüm boğar öldürür

taşı tencerede kaynatan

anne"

Merhamet damarları kuruyanlar, yavrusunu açlık yüzünden kaybettiğini haykıran bu anneyi anlayabilir mi?

Ağlamadan, gözyaşlarına boğulmadan nasıl anlaşılabilir bu çığlık?

Trafik kazası yerine açlığı suçlayan annenin feryadına ağlamayan bir yürek, neyi anlayabilir ki?

Vahşi kapitalizmin küreselcilik martavalını envai çeşit soslarla insanlığa yedirmeye çalışanlar, doymak bilmez iştahlarınızla, siz ağlayamazsınız!

Necip Fazıl'ın, Reis Bey'de dediği gibi, "Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz…"

Dünyada kaç saniyede bir insan açlıktan ölüyor istatistiklerini kimi zaman medyadan takip etsek de, bu topraklarda açlıktan ölmenin, "Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin" duasını dilinden düşürmeyen dedelerimizin, ninelerimizin muhacirlik hikayelerinde kaldığını sanmıştık.

Yeri gelmişken o dönemleri anlatan yaşanmış, gerçek bir hadiseyi anlatmak istiyorum size.

Açım, diyerek, gece yarısı dedemin kapısını çalan bir adamı, kapıyı ardına kadar açarak buyur etmişler içeri.

Ne ki; adamcağız bir dilim ekmek yer yemez bayılıp düşmüş. Günlerdir aç kalan bir adamın birdenbire ekmekle buluşmasına bağlamışlar bayılmasını.

Adam ayılırken ardı ardına mırıldanmaya başlamış:

"Kapıyı kapat, kapıyı kapat, kapıyı kapat, kapıyı kapat, kapıyı kapat, kapıyı…"

Kapıyı kapatmışlar ve adamakıllı kendisine geldiğinde sayıklamasının nedenini sormuşlar.

"Kapıyı kapatın ki…" demiş adam ve kısa bir an durduktan sonra devam etmiş: "Açlık girmesin bu kapıdan içeri."

Şimdi bütün çağdaş kapılar açlara kapalı, açlığa açık.

Açlar…

"açlar dizilmiş açlar!

ne erkek, ne kadın, ne oğlan,

ne kız

sıska cılız

eğri büğrü dallarıyla

eğri büğrü ağaçlar!

ne erkek, ne kadın, ne oğlan,

ne kız

açlar dizilmiş açlar!" (Nazım Hikmet)

Bütün dünyanın açları, saniyelerle ölçülen zaman aralıklarıyla açlıktan kaybettikleri kardeşlerinin öfkesiyle bilenerek dizilmiş geliyor.

Ey doydukça açlığa mahkum, aç gözlü kapıların sahipleri…

Kapıkulları,

Tröstleri,

Kartelleri,

Haberiniz olsun, korkunç büyük feryatlarıyla, "Komşusu açken tok uyuyan bizden değildir" sloganıyla kapılarınıza dayanacak açlar.

Ve…

Bir gün elbet yıkılacak (...) kapılarınız!

Kaynak: Yeni Şafak