Erdoğan'ın ekibi gerçekten ılımlı İslamcı ve mükemmellikten uzak. Ancak, demokrasiyi korurken dahili bir krizi çözebilen Türkiye, AB üyeliği için yerinde bir aday olduğunu kanıtladı

Sonunda Türkiye'nin Anayasa Mahkemesi tarafından makul bir uzlaşma sağlandı. Yargıçlar, başsavcının AKP'nin kapatılması ve hem Cumhurbaşkanı Gül hem de Başbakan Erdoğan'ın beş yıllığına siyasetten uzaklaştırılması talebini kabul etselerdi, siyasi krizlerin en büyüğüne sebep olacaklardı: Bu Türkiye'deki demokrasinin yerle bir olmasına yol açabilirdi. Yargıçlar bunun yerine hazine yardımının bir kısmını keserek, Erdoğan'a bir işaret gönderdi ve muazzam bir çatışmadan kaçındı.
Yargıçların küçük bir çoğunluğunun aslında kapatmadan yana olmasıyla, heyecanlı bir son gerçekleşti. Ancak iki husustan etkilenmiş görünüyorlar. İlki, başsavcının delilleri eskimişti. Bu yılın başında aynı mahkeme AKP'nin üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırma amacıyla çıkarmak istediği yasayı anayasaya aykırı bularak reddetmişti. Ancak bu yasadan ayrı olarak, başsavcının AKP'nin Atatürk'ün laik cumhuriyetinin altını oymak ve şeriat getirmek peşinde olduğunu gösterme amacıyla ortaya koyduğu deliller, Erdoğan ve Gül'ün tereddütsüz biçimde ve ısrarla bu tür eğilimlere sahip oldukları iddialarını reddetmeleri karşısında epeyce zayıf kaldı.

Ekonomi sorun çıkaracak
Yargıçlara tesir etmiş olabilecek ikinci husus ise, böylesine popüler bir partinin kapatılması aleyhinde hem ülke içinde hem de uluslararası alanda varolan fikir birliğiydi. Mahkeme geçmişte pek çok parti kapattı ve çok sayıda siyasetçiye siyaset yasağı getirdi. Ama son seçimde yüzde 47 oranında oy almış bir partinin söz konusu olduğu bir davada hiç böyle bir karar almamıştı ve ABD'yle AB'nin güçlü desteğine sahip siyasi liderlere de yasak getirmemişti. Mahkemeler siyasetin etkisinde kalmamalı, ama bu özel yargılama başından beri siyasiydi. Bu yüzden de, genellikle Türkiye'nin laik köktencilerinin sarsılmaz kalesi olarak görülen mahkeme, bu yolla dış kanaatlere karşı hassassiyet duyduğunu gösterme yönünde iyi bir işaret verdi.
Peki ya bundan sonrası? Türkiye'nin laik yapısı, generaller de dahil, şimdi AKP'le uzlaşma yolunu bulabilirse, gerçekten çok memnuniyet verici olur. Erdoğan'ın ekibi gerçekten ılımlı İslamcı ve mükemmellikten uzak. Kayırmacı ilişkileri aşırı derecede kullandı ve laik kesimlerin korkularına duyarsız kaldı. Ama başarılı bir yönetim ortaya koydu ve demokrasinin kurallarına bağlı kalmanın bütün işaretlerini verdi. Herhangi bir güvenilir muhalefetin yokluğunda daha birkaç yıl iktidarda kalması muhtemel.
Erdoğan da mahkemenin kararından sonra uzlaşma yönünde bir jest yapabilir. Türkiye'nin laik geleneklerine saldırı anlamına gelebilecek türden daha fazla kanun çıkarma planlarını rafa kaldırmalı. Ve muhalefet ve diğer ilgili partilerle büyük ölçüde 1980'deki darbeden sonra hazırlanmış mevcut otoriter anayasanın yeniden gözden geçirilmesi konusunda ciddi görüşmelere başlamalı.
AKP hükümeti, ekonomiye de daha fazla dikkat göstermeli. AKP'nin ekonomi sicili güçlü, ancak bu kısmen dünya ekonomisinin tehlikesiz durumu sayesinde gerçekleşti. Devir şimdi daha zor ve Türkiye büyüyen bir cari açık ve yükselen enflasyonla yine savunmasız görünüyor. Daha fazla liberalleşme ekonominin istikrarda kalmasını sağlayacaktır.

AB'den teşvik zamanı
Batı ve bilhassa AB daha fazla destek sunabilir. Birliğin, AKP ve Erdoğan'a
yönelik bir yasağı uysalca kabullenmeyeceği yönünde net bir mesaj vermesi doğruydu. Mahkeme böyle bir adımı atmaktan geri durdu ve AB Türkiye'ye daha olumlu bir teşvik sunabilir. Bu Türkiye'nin ruhsuz üyelik müzakerelerinin canlandırılması anlamına gelir.

Tam üyelik tarihinin bir 10 yıl ya da daha fazla zaman sonra olduğu açık. Ama Türkiye demokrasiyi korurken dahili bir krizi çözebildiğini göstererek günün birinde Avrupa kulübüne üyeliği için yerinde bir aday olduğunu da kanıtladı.

Kaynak. Radikal