Obama'nın İran açılımına dair karmaşık yorumlar yapılırken, açık olan tek şey şu: Bu dostane yaklaşım uzun süre masada kalamaz. Zira İsrail'in ve Yahudi lobisinin sabrının tükenmesinin siyasi bedeli büyük olur.
ABD Başkanı Barack Obama'nın İran halkına mesajı fazla coşku getirmedi. Zira başkanın İran'a yönelik tutumu zaten başından beri açıktı ve nükleer proje sorununu çözme amaçlı diyalogla temsil ediliyordu. Diğer yandan, mesajda tetikleyici bir unsur olduğu da doğru. Hatta bu unsur bazılarını şaşırtmış olabilir: Mesaj liderlerinden çok İran halkını muhatap alıyor. Belki de Amerikalı çevreler İran seçimlerini etkileyebileceklerini düşünüyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın açıklamalarında görüldüğü üzere, ABD İran içinde, nükleer programı korumaya yönelik sert yaklaşımın faydasına dair bir tartışmayı körüklemek istemiş olabilir. Zira İranlıların büyük bir kesimi nükleer dosyaya süper güçlerle maceraya girmeye değecek bir öncelik olarak bakmıyor ve iç konulara, özellikle de ekonomik sorunlara yoğunlaşmayı yeğliyor.
Obama'nın İran'a yönelik yeni tutumunu değerlendirme noktasında büyük bir anlaşmazlık da var. Bazı göstergeler, Tahran süper güçlerin nükleer projeyle ilgili taleplerine ve ABD'nin havuç siyasetine ne yanıt verirse versin, Obama'nın gerginliği artırmayacağına, ekonomik yaptırımın ötesine geçmeyeceğine ve ABD'de bazılarının İran'la koalisyondan söz
etme noktasına varacağına işaret ediyor. Diğer yandan Amerikan-Siyonist söylemindeki İran tehlikesi önceliğini koruyor.
Bir başka görüşe göreyse Obama, İsrail'in lehine olacak şekilde, İran'ın nükleer projesine yönelik hummalı takipten vazgeçmeyecek. İster İbrani devletiyle stratejik koalisyonunun önemine inansın, ister Siyonist lobinin öfkesinden korksun, İsrail Obama'nın dış politikasına hâkim olarak kalacak. Siyonist lobi yankısını, Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerle İbrani devletini destekleyen Kongre'nin tutumlarında bulacak. Bu lobiye bağlı çevrelerin siyasi ve medyatik baskıları söz konusu. Obama kendi yönetiminde sahip olduğu gücün boyutunu çok iyi biliyor.
İran'ın nükleer projesinden korkan İsrailliler, Obama'nın Tahran'a yönelik siyasetinden şüphe duymakla, nükleer pençelerini çekip alması ve direniş güçlerine desteğini durdurması için Tahran'la diyalog kurma fırsatı vermek arasında gidip geliyor. ABD'nin İran'a karşılığında ödeyeceği bedel önemli değil. İki ülke arasında anlayışın var olabileceğini ifade edenlere yönelik şu soru da tam burada beliriyor: İran'ın nükleer hayalini sonlandırması ve direnişe desteğini çekmesi karşılığı ABD ne bedel ödeyecek?
ABD İran'a karşılığında ne verecek?
Washington bu büyük bedeli ödeme gücüne sahip değil. Büyük olasılıkla ABD tıpkı zayıf ve bölünmüş Arap ülkeleriyle olduğu gibi, koalisyonu ve işbirliğini yeğler. En azından orta vadede, kendi çıkarlarını tehdit edebilecek emelleri bulunan büyük bölgesel güç İran'a anlayış gösterebilir.
Araplarla İran arasındaki şüphenin sürmesi ABD'nin çıkarına. Bu durum iki tarafı, özellikle de Arapları kışkırtmanın aracı olmasının yanı sıra, İbrani devletinin de lehine. Zira bir İran-Arap anlaşması İsrail'in aleyhine sonuç verir. İran'la Araplar arasında, Filistinlilere teslimiyet ve bölgeye İsrail'le ilişkileri doğallaştırma dayatan sürece karşı koymak için ortak bir kanaat var. Fakat bazılarının ABD'ye bağlılığı bir Arah-İran anlaşmasını engelliyor. Özel hesaplar onları böyle davranmaya sevk ediyor. ABD'nin İran'a yönelik politikalarıysa uzun süre boyunca böylesine dostane kalmaz. Bunun sebebi de İsrail'in ve etkili Yahudi lobisinin sabrının uzun sürmeyecek olması. Obama lobinin öfkesinin büyük bedeli olacağının da farkında. (Ürdün gazetesi Düstur, 22 Mart 2009)
Kaynak: Radikal