Hakikat ve ahlâkın olmadığını ileri sürerek hayatı anlamsız bir sorun yumağı haline getiren Postmodern dünya, din ve felsefe, tarih ve geleneği iktidar sendromu şeklinde tanımlayarak; şüpheyi, kinikliği, karasızlığı en üst değer şeklinde yansıtarak, barbarlığı ve her türlü şiddeti ve vahşeti kendinde cem etmiştir.
İşgal, gasp, katliam yetmedi, yüzbinlerce ölü, milyonlarca sürgün yetmedi şimdi ABD isbirlikçisi ülkelerde kurulan gizli hapishanelerde, Amerika insanlara işkencenin en âlâsını uyguluyor. Ebu Gureyb, Guantanamo ve Bagram’da uygulanan işkenceler aysberg’in görünen yüzüymüş… Bir de ABD'nin, 80'den fazla ülkede bulunan üslerinde, okyanuslardaki gemilerde, uçaklarda ve bazı ülkelerde ise yeraltında gizli hapishaneler kurduğu ve burada sözde el-Kaide üyelerine uyguladığı işkenceler arşı âlâyı inletiyor. Gizli hapishanelerin, Cenevre Sözleşmesi’nin 4. maddesine aykırı olduğu söyleyeceğim lâkin dilim varmıyor, çünkü uluslararası hukuku yok sayan, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’ne meydan okuyan, iklim değişikliği dünyayı tehdit ederken Kyoto anlaşmasını önemsemeyen ve “Terörizmle Savaşı”nı yalan üzerine bina eden ABD’nin tarihine de bakınca AmeriKAN imparatorluğundan başka bir şey göremiyorum…
Avrupa Birliği ve İnsan Hakları Örgütleri gizli hapishaneler konusunda ABD'den açıklama yapmasını bekliyorlar. Sanki Bush yönetimi evet birçok ülkede işkence merkezlerimiz var diyecekte, onlarda hemen ABD'yi hizaya çekecekler… Ebu Gureyb, Guantanamo, Felluce’de kimyasal silah kullanımı ve Irak Savaşı yalanları itiraf edilmişken bir şey yapamayan dünya, şimdi mi yapacak?... Hadi İslam ülkeleri korkularından bir şey yapamıyor. ABD’den izin almadan bir araya gelip sorunlarını bile tartışamıyorlar. Peki ya Avrupa ülkeleri. Onlar ise bildik tavırlarını yine burada da takınıyorlar. Avrupa'nın sömürgecilik dönemlerinde yaptıklarını unuttuk çünkü aydınlanıp modern birer insan oldular!.. Dünyaya insan hakları, demokrasi dersleri vermeye başladılar!.. Fakat bundan birkaç yıl önce Avrupa’nın göbeğinde Bosna-Hersek ve Kosova’da kadın, çocuk ve ihtiyar demeden binlerce insanı kıyımdan geçiren Sırp katliamlarına, tecavüzlerine, talanına, şehirleri, köyleri ve hatta paranoyak bir intikam duygusuyla tarihi camileri ve Mostar köprüsü gibi çok kültürlü kadim eserlere hunharca saldıranlara sessiz kalmalarını asla unutmayacağım... Gözlerinin önünde cereyan eden bu katliamlara seyirci kalmaları, ırkçılıklarının tezahürü değil miydi? Şimdilerde Avrupa ülkelerinde göçmenlere karşı yapılanlar yine ırkçılıklarının ifşası değil mi? Şiddet sadece uygulayarak üretilmez, uygulanan şiddeti seyretmekle de üretilir.
Aklın ve bilginin yerini gücün aldığı bir dünyadan başka ne beklenebilirdi ki zaten… Bilgi yok, hikmet yok, marifet yok, ahlâk yok, felsefe tükenmiş ve ontoloji sekülerleşmiş… Her şeyin yerini aletler almış… Teknoloji hükmediyor İnsana bu alemde… İşte böyle bir dünyadan başka ne beklersiniz…
Aklı teknik akla dönüştüren Postmodern Batı’ya göre şiddetin ve işkencenin her türü meşrudur. Bundan dolayı sözde demokratikleşmemiş ülkelere karşı her türlü silahın kullanılması onların ahlâkına uygundur. Şimdi Amerika’nın Irak işgaline neden ‘Özgürlük Hareketi’ adını verdiğini ve aklı, her yönüyle (TV ekranlarındaki haritalar, çizelgeler, grafikler, istatistikler, uzay fotoğrafları ve hatta akıllı bombalar, lazer bombaları, güdümlü füzeler, süper tanklar, B-52, F15, 16, T10, vb. sonsuzluktaki süper savaş teknolojisi yönleriyle) ve her bakımdan çekinmeden (karadan, denizden, havadan hiçbir kural ve sınır tanımadan, sivil, çocuk demeden) kitlenin önünde (üstünde, yanında, evinde, okulunda, doğumevinde, vb..) apaçık olarak kullanmak (öldürmek) özgürlüğü olarak kullandığını anlayabiliyoruz. Amaç son derece masum, insani ve demokratiktir: Bu aydınlanmamış yabanilere özgürlük ve demokrasi götürmektir!.
Batı’nın kimyasal silahlar konusundaki tavrı da çok açıktır: I. Dünya Savaşı’nda İngiltere Kraliyet hava gücü, tanklar ve uçakların yanında kimyasal silah kullanımını “inatla karşı çıkan Araplar üzerinde tecrübe etmek üzere” Winston Churchill’e izin için başvurduğunda şu yanıtı alır: “Gaz kullanımına dair iğrençlik nitelemesini anlamıyorum… medeniyet dışı kabilelere karış zehirli gaz kullanılmasının kesinlikle yanındayım… sadece en öldürücü gazları kullanmak gerekli olmayabilir; yine de çok büyük sıkıntıya neden oluyor ve bir tür terör yaratıyorsa, cephedekiler üzerinde fazla kalıcı etkiler bırakmayan gazlar kullanılabilir.” “Biz gerektiği durumda, cephede hakim olan kargaşaya en seri şekilde son verme sonucunu, sağlayan herhangi bir silahtan yararlanmamayı kabullenemeyiz.” Diyen Churcill’e göre, kimyasal silahlar “Batı biliminin modern savaşa uygulanmasını…” temsil eder.
Bilinmeli ki, hakikât ve ahlâkın olmadığını ileri sürerek hayatı anlamsız bir sorun yumağı haline getiren Postmodern dünya, din ve felsefe, tarih ve geleneği iktidar sendromu şeklinde tanımlayarak; şüpheyi, kinikliği, karasızlığı en üst değer şeklinde yansıtarak, barbarlığı ve her türlü şiddeti ve vahşeti kendinde toplayarak; hoş görüsüz davranarak, bilgiyi kendine mal ederek, Öteki kültürleri Haçlı seferleriyle tarih dışı ve kimliksiz bırakarak; marjinalleştirip, tüketim ürünlerine dönüştürerek; burjuva liberalizminin serbest piyasa kapitalizminin ve sekülerleşmenin karşısında boyun eğdirmeye çalışarak ve sömürgeciliğin eski araçlarını yeniden kullanmaya başlayarak Batılı olmayan kültürlere savaş ilan etmiştir.