Binyamin Netanyahu’nun ziyaretinin ardından Beyaz Saray’ın yayımlaması gereken bir fotoğraf varsa, o da İsrail başbakanının, Iraklı meslektaşının ve Afganistan devlet başkanının ABD Başkanı Barack Obama’yı hep birlikte kucakladığı bir grup portresi olmalı.

Bu kişilerin hepsi de, ABD’ye göbek bağıyla bağlı olan hükümetlerin liderleri. Hepsi güvenlik sorunlarından mustarip ve dünya her birinin güvenliğinden endişe duyuyor. Washington, Amerikan dış politikasına tehdit yönelttikleri için bu ülkelerde iç politikayı idare ediyor. Irak’ta Sünniler, Şiiler ve Kürtler arasındaki anlaşmazlıklarla iştigal ediyor. Afganistan’da, Kaide’yle savaşında ilerlemeye yardımcı olması için devlet başkanına koşullar dayatıyor. Ve geçen hafta, İsrail’in iç siyasetinin, Amerikan dış politikasına müdahale etmesine izin vermeyeceğini açıkça ortaya koydu.

Bu grup fotoğrafı, Netanyahu’nun iktidarda geçirdiği kısa sürede İsrail’in durumunun ne kadar kötüleştiğini göstermek açısından uygun. Kimsenin görüşmek istemediği bir diğer sakar dışişleri bakanından veya usandırıcı inşaat izinlerinden söz etmiyoruz bile.

Netanyahu, hayatta kalmamız açısından için hayati önemdeki ABD-İsrail ilişkilerindeki dengeyi bozması nedeniyle İsrail’in güvenliğini tehdit ediyor. Ve mesele sadece bu ilişkiler de değil. ABD İsrail’e yüz vermezse, Britanya’dan Mısır, Brezilya ve Türkiye’ye kadar diğer önemli ülkelere benzer bir tutum takınmaları için yol göstermiş olur.

Doğrudüzgün yönetilen ve hayatta kalmakla ilgili endişeleri bulunan bir ülkede, başbakanı dönüşünde binlerce kişi karşılar ve istifaya çağırırdı. Böyle bir ülkede, Kudüs’te toprak ve bina çalan işgalci çeteleri, ulusun güvenlik çıkarlarına karşı çıkan kuruluşlar olarak görülürdü. Bu kişiler en azından mahkemeye çıkarılırdı.

İsrail’deyse onlar ulusal gururun sembolü. Yerleşimciler nesiller boyu barışın önüne engel dikmekle ve hükümet politikasına aykırı davranmakla suçlandı; zavallı hükümet de bu kabadayılara karşı çıkamıyordu. Böylece ABD İsrail hükümetinin bu yıkıcı kuruluşlara karşı harekete geçmek istediğine ama sorun yaşadığına inanıp itidal gösterdi, inşaatların dondurulması konusunda bir miktar boyun eğdi ve Netanhayu’nun sırtını sıvazlayıp, hükümete kendi işlerini halletmesi için zaman verdi. Artık bu yaklaşımın temeli yok. İsrail hükümeti bu kabadayılardan ayrı tutulamaz. ABD böylece, İsrail hükümetinin ve başbakanının yalan söylediği sonucuna varmak zorunda kaldı.

Washington’ın ana çıkarı artık barış sürecinin ilerleyip ilerlememesinde değil; Filistinlilerle yapılacak doğrudan görüşmelerin bile anlaşmayla son bulacağının garantisi yok. Washington’ın çıkarı, kendisini gülünç duruma düşüren küçük bir devletin ve onun düzenbaz hükümetinin karşısında, dünya nezdindeki itibarını muhafaza etmek. Bu, ABD’nin dış politikayı uygulama kabiliyeti açısından gerçek bir sınav olacak. Washington’ın hesaplarına göre, Irak ve Afganistan için iyi olan şu an İsrail için de öyle olacaktır, zira İsrail Washington’ı terslerse, Irak ve Afganistan da aynısını yapacaktır.

Dolayısıyla Amerika’nın bu üç ülke için de formülü aynı. ABD İsrail, Irak ve Afganistan’daki güvenlik sorununa dikkat gösterecek, fakat güvenlik sadece onlara kaç silah satıldığıyla değil, aynı zamanda bu silahları kullanma ihtiyacından kaçınılmasını sağlayacak şartların yaratılmasıyla da ilgili olacak. Bu güvenlik, belli bir derecede söz konusu ülkelerin Amerikan politikasını kabul etmeye yönelik isteklilikleriyle de ölçülecek. Böylece, uzun zaman önce hayata geçirilmesi gereken yeni bir şart yaratılmış oluyor. Buna göre, ABD’nin uluslararası itibarına zarar vermeye istekli olan bütün ülkeler kendi güvenlikleriyle kumar oynuyor. (İsrail gazetesi, 28 Mart 2010)

Kaynak: Radikal